Bu Blogda Ara

Arşiv

Türkiye Uzay Ajansı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türkiye Uzay Ajansı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Uzabia


İbrahim Özdabak Karikatürü

 

Gün geçmiyor ki, dünya devi denilen ülkelerden birini veya birkaçını iddialı oldukları konularda geçmemiş olmayalım. Sağlık sistemimiz o kadar şahane ki, yurt dışından tedavi olmak için gelmek isteyenler kuyruğa girdi. Ekonomide OECD ülkelerinin ortalamasından daha fazla büyüdüğümüz ortaya çıktı. Kültürel iktidarı yakalayamamış halimizle bile eğitimde Almanya’yı kıskançlık krizine sokmayı başardık. Erdoğan’ın ifadesi ile "Türk yükseköğretim sistemi ileri bir seviyeye ulaştı. Üniversite sayımızı 77'den 207'ye çıkardık. Almanya'dan çok çok ilerdeyiz onu söyleyeyim, Merkel'e 8 milyon 400 bin üniversite gençliğimiz var deyince şöyle bir üff dedi"

Muhtemelen duymuşsunuzdur, televizyonda yayınlanan bir yarışmada, yarışmacıya beynin bir bölümü sorulmuş ve omurilik sarımsağı, omurilik turbu, omurilik soğanı ile omurilik brokolisi şıklarından birini tercih etmesi istenmiş. Yarışmacı, telefon jokeri hakkını kullanarak doktor arkadaşına sormuş, doktor arkadaşı da “beyin sarımsağı” cevabını vermiş. “Turbo bir beyinde omurilik turbu bulunur” da diyebilirdi, Allah muhafaza...

Cevabı bilmek için beyin cerrahı, cerrah veya herhangi bir konuda tıp doktoru olmanın gerekmediği bu soruyu aile hekimi olan kişinin yanlış cevaplaması yükseköğretim konusundaki seviyemizi size sorgulatmasın. Doktorumuz, programı aşçılık yarışması sanmış olamaz mı? Menemende soğan olur mu olmaz mı, lahmacuna soğan mı katılır, sarımsak mı tartışmaları sürüp gidiyor. İktidara yakın yayın organları “yeni başlayanlar için fakirlik” veya “yoksulluğu kanıksama ve ileri düşkünlük metotları” tarzında haberler vermeye başladı. Market alışverişini ucuza getirmenin püf noktaları sayıldı. TRT çöpten yiyecek toplama üzerine belgesel yayınladı.

“Sıçrayış Uzay”

Tasarruf için çöpe atılmış yiyeceklerden faydalanmayı öğreten TRT, 7000’e yakın personeli, sayısız ekipmanı, stüdyosu, elektrik faturaları ile bandrollerden gelen vergi gelirleri varken “dışarıdan sağlanan fayda ve hizmetler giderleri” adı altında 2019’da tam 1.6 milyar TL harcama yapmış. Eldeki malzemelerle kendi mutfağında “Sıçrayış Uzay” dizisi çekebilir pekala. Hep tarihi dizi çekecek değil ya, biraz da gelecekle ilgili bir bilim-kurgu dizisi fena olmaz sanki. Yeni açıklanan milli uzay vizyonumuzla da uyumlu olur. Eski padişahların fedaileri gibi başkanın “fezai”leri galaksileri fethederler mesela... Milli uzay istasyonumuzun şefi, İngiliz asronotuna tokat atsa kötü mü olur? Mars’ta patates fiyatlarını yükselten esnafın kulağı çekilebilir keza...

Bugüne kadar “illet-zillet, kömür ve makarna, ooo makarena” şarkısı ile rakiplerini alt eden iktidar, makarena şarkısının demode olduğunu anlamış olmalı ki, uzay projelerini dile getirmeye başladı. İlk durağımız, 50 yıl öncesinin soğuk savaş ortamındaki bayrak yarışında ayak basılan Ay olacakmış. Aniden ay ve uzay meselesinin çıkışı sanki rahmetli Barış Manço’nun bir şarkısı gibi oldu:

“Bu sene gökyüzü güzel, dedim ev halkına
Haydi uzay kıyafetlerini giyin de çıkalım biraz
Bak cıvıl cıvıl yıldızlar uçuyor
Dalları basmış erikle kiraz
Çoluk çocuk, cümbür cemaat
Uzaya gidelim, ne dersiniz ha?
Ev halkı uçtu, ‘aslan reis sen çok yaşa!’
Bak evladım buna Ay derler,
Güneşten alıp ışığı dünyaya gönderirler
Yerçekimi dünyadan azdır ama
Başka türlü geçilmez kraterler

A de bakayım -A- bi’ de Y de -Y-
Oku bakayım AY! oku bakayım AY!
Maksat çoluk çocuk öğrensin uzayın çetin yollarını
Kaptırmasınlar kimseye kafalarını ve oylarını
Hani reis olarak vazifemiz tabi, uyandırıp ikaz etmek
Uzunlar yanmıyor hakim bey, kısa yoldan anlatmak gerek”

Uzay dönemi söylemleri...

Yeni uzay dönemine uygun sloganlar geliştirmenin zamanı geldi. “Tek mekik, tek yörünge, tek istasyon, tek astronot” şeklinde formülize edilen uzay rabiası ihdas edip ona da “uzabia” diyebiliriz. İşadamı Abdullah Kiğılı “AKP ülkeyi 50 yıl ileri götürdü” demiş ve bazı çevrelerden tepki almıştı. Uzay bilimlerinde, bildiğiniz gibi ışıkyılı bir zaman ölçüsü değil, mesafe ölçüsüdür. “Adamlar yol yaptı” ifadesi artık “adamlar yıl yaptı” şeklinde söylense yeridir.

Ay hedefine doğru giderken ayçiçek yağı fiyatlarının astronomik seviyelere çıkması tamamen dış güçlerin oyunu gibi geliyor bana. Zamlanan simit fiyatlarına ne demeli? Simit yerine artık “uçan daire” diyenler varmış, zamanlama manidar, değil mi? Bütün algı oyunlarını boşverin, o kadar şahane yönetiliyoruz ki yakında bütün millet aynı sloganı tekrarlayacak: “u-za-bi-ya, u-za-bi-ya!”

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/uzabia_536972

MarSaray


Marsaray

Bu hafta, okuyanları sevindirecek haberlerle başlamak istiyorum; Türkiye’nin yerli üretim genel maksat helikopteri “Gökbey” tanıtıldı. Enerji ve “bittabii” Kaynaklar Bakanı bey, karadan ve havadan yapılan taramalar sonucunda yaklaşık değeri 100 milyar dolara ulaşan doğal kaynakların keşfedildiğini söyledi. Ekonomik büyüme rakamları açıklandı; %1.6 büyümüşüz! Büyüye büyüye, boyumuz uzaya uzaya geldiğimiz noktada bize bir uzay ajansı da lazımdı ve o da oldu, hamdolsun; Türkiye Uzay Ajansı kararnameyle resmen kuruldu...

Resmi uzay ajansımız vatana, millete hayırlı olsun inşallah. Kararnamesinde ajansın görev ve yetkilerinin sıralandığı bölüm şu madde ile başlıyor: “Cumhurbaşkanınca belirlenen politikalar doğrultusunda Milli Uzay Programı hazırlamak ve hayata geçirilmesi için düzenlemeler yapmak” Bana kalırsa Türkiye Uzay Ajansı, bu cümleden hareketle, itibar katsayısı yüksek, başka ülkelerin imrenerek ve hatta kıskanarak bakacağı, 2023 ve dahi 2071 vizyonları ile uyumlu bir proje ile faaliyetlerine başlamalıdır. Mars’a kadar gidecek, 1150 küsur vagondan oluşan saray konforundaki trenlerin çalışacağı bir raylı sistem projesi nasıl olur? Adını da “Marsaray” koyarız. Yükseklere doğru yol alacak trenler, haliyle yüksek hızlı oalcaktır. NASA’yı bırakın, Elon Musk’ın bile Mars’a gitme projeleri varken, kusura bakmayın, daha aşağısı bizi kurtarmaz! Aslında uzaya çıkınca neresi yukarı, neresi aşağı çok belli değil ama olsun...

Nasıl Yapılacak?

Marsaray projesini gerçekleştirirken, artık başka alanlardaki projelerden alışageldiğimiz, devletin kasasından bir kuruşun bile çıkmadığı, kamu-özel işbirliği çerçevesindeki Yap-İşlet-Devret modeli kullanılabilir. İhaleyi alan firma, farz-ı misal 283 yıl işlettikten sonra devlete devreder. Bu süre içerisinde firmanın zarar etmesine vicdanımız elvermeyeceği için kullanım garantisi de veririz, yolcu sayısı yıllık 5 milyarın altında kalırsa farkını hazineden karşılarız mesela... 

Raylı sistem dediysem, demir raylar gelmesin aklınıza. İşin açıkçası, İngilizce ışın manasına gelen “ray” kelimesi o, X-Ray’deki ray gibi yani... Edirne’den Kars’a değil, dünyadan Mars’a gidecek, mesafe uzun olduğu için ışınlanarak seyahat etmesi lazım haliyle. Arada, “Marsandiz Garı” diyeceğimiz duraklar da olacak. Banliyö trenleri bile sinyalizasyon sistemi kullanırken, trenin hızı arttıkça sinyalizasyona ihtiyaç kalmayabiliyor, biliyorsunuz. Daha doğrusu ben de bilmiyordum, Ulaştırma Bakanımız, 13 Aralık 2018 tarihli Ankara-Konya seferini yapan yüksek hızlı trenin uğradığı elim kaza sonrasında sinyalizasyon sistemi olmadığına ilişkin eleştiriler gelince söyledi, ''Sinyalizasyon sistemi demiryolu işletmeciliği için olmazsa olmaz bir sistem değil. Kamuoyunda sinyalizasyon olmadığı için bu kaza oldu gibi değerlendirmeler yapanlar doğru değerlendirme yapmıyor'' dedi. 

Marsaray’ın da sinyalizasyonu olmayabilir ilk başta. Hele bir başlasın, parasını çıkardıkça eklenir, nedir yani? “Orada olmaması gereken” kılavuz roketler, asteroidler ve meteorlar bu seyahatlerin fıtratında var. Fıtratın doğusuna-batısına birer harekat düzenleyip her tarafı temizledik mi, problem olmaz inşallah. Yine de işi garantiye alıp fıtrat kalkanı kullanırız, onu da Musk’a taktırırız ki, çarpışma olursa trenlerimiz zarar görmesin. 

Türkiye Uzay Ajansı bu teklifi dikkate alır mı, bilmem. Mars’a gidemese de canı sağolsun, Mart’a seçimlere kadar idare eder herhalde...

Sabotajlar Haftası

Hepimizi derinden üzen malum tren kazasının hemen ardından,daha ne olduğunu bile anlamadığımız sırada, kimi neyden koruduğu ve nereye hizmet ettiği bilinmeyen bir şekilde sabotaj ihtimalini dillendiren ve bunu yayanlar oldu. Tabii ki, her ihtimal değerlendirilecek ve geniş bir tahkikat sonucu kök neden bulunacaktır diye ümit ediyoruz. Büyük resim sevdama engel olamadım ben de, tren kelimesinde bulunan R, T ve E harflerine dikkatinizi  çekerek, artık asıl hedefin ne olduğunu da sizin bulacağınızı tahmin ediyorum. 

Konyalı bir firma tarafından geliştirilen ve Türkiye’nin ilk insansı robotlarından biri olarak duyurulan Mini Ada isimli robot, Antalya’da hünerlerini sergilediği salonda pat diye sahneden düşerek parçalandı. Sizi bilmem ama benim burnuma böyle kablo yanığı gibi pis kokular geldi.  Ne zaman böyle güzel bir girişim içine girsek, birileri bunu sabote etmeye çalışır zaten.
Merak edenler için söyleyelim, robotun durumu şimdi iyi çok şükür. Ertesi günü, kaldırıldığı tamirhanede diğer robot arkadaşlarının da kendisini etli ekmek eşiliğinde ziyaret ettiği görüldü. Bir “zencepil” toparlanmasını sağlar inşallah ve 220 VOLTaren de ağrılarını dindirir. Pis kokuların geldiği kabloyu özel olarak muhafaza ederlerse iyi olur. O kablo Picasso’nun eseri çünkü, robotta kullanılan her bir vida da Vinci’nin... Ne diyelim, Rabbim direncini OHM’larca kez artırsın!

Öne Çıkan Yayın

Siya-Nur

Siya-Nur     Ülkemizde maddi felaketler, yetkili şahısların kendileriyle olan etkileşimine göre ikiye ayrılır: İlk kısım, üzerinden mağd...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: