Bu Blogda Ara

Arşiv

büyük resim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
büyük resim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Büyük Resmî Görüş

Büyük resmi görüş
 
“Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” denilen yönetim biçmine geçmemizle birlikte, parti devleti uygulamalarını çok daha fazla görür olduk.
İktidar koalisyonunun azaları da birer devlet partisi olarak iş görmeye başladı. Bir bir, biri birilerine, “beka beka” duran ortaklar, birbirlerinden etkileniyorlar ne de olsa. Kendi bekaları hükümetin, hükümetin bekası da devletin demek zaten. Gün geçmiyor ki, büyük resmi millete gösterdikleri “büyük resmî görüş” açıklaması yapmasınlar... Meselâ;

Skandallarıyla son zamanlarda gündeme gelen Wushu Federasyonumuz var. O kadar girift işlere imza atmışlar ki, bir kaç defa okumama rağmen tam anlamadım. Anladığım kadarıyla federasyon yönetiminde bulunanlar, wushu hakemliği yapanlar ve sporu icra edenler hep aynı kadro. Bir tane adam var, hanımı ve kızı ile birlikte Wushu’da kuvvetler birliğini hayata geçirmişler. Kötü düşünmeyin, yeni Türkiye ile uyumlu bu durum, hızlı karar alabilmek için bir nevi yasama-yürütme-yargıyı birleştirmişler, hepsi bu.

Ben olsam, “Yahu, bu sporun, bırak yapanını, adını bilenlerin sayısı Türkiye’de bir elin parmaklarını geçmez. Sporu bilenler olarak hepimiz akrabayız, ne yapalım boşanalım mı? Evlâdımızı red mi edelim?” der, huşu içinde sporumu yapmaya devam ederdim. Federasyonunsa, haklarında çıkan haberlere cevapları çok ilginç olmuş, Siyonistlerin kendilerine saldırdığını iddia etmiş federasyon başkanı bey. Hatta, asıl hedefin kendileri olmadığını da eklemiş: “Amaçları meşrû seçilmiş iktidarları gayrimeşrû yöntemlerle, darbelerle devirip, kendi menfaat imparatorluklarını Dünya Siyonizm’iyle işbirliği yaparak kurmaktır.”

Haklarındaki maddî yolsuzluk iddialarının hiçbirine değinmeden şunu da demişler: “Sizin maksadınızı ve amacınızı biliyoruz. Derdiniz başörtüsü!” Ne diyelim, zamanın ruhuna uygun kişi, dış güçlerden bilir işi...

Tarım ve Orman Bakanı Pakdemirli, “Et fiyatlarında Avrupa ile aynı seviyedeyiz” demiş. Et fiyatlarında gerçekten Avrupa ile aynı seviyede miyiz ve gerçekten böyle ise, bu iyi bir şey mi bilmiyorum, ama çalışılan işlerde alınan ücretler hususunda Avrupa ile aynı seviyede olmadığımız kesin. Bir maaşla alınabilen et miktarını karşılaştırsalardı keşke... O zaman sıradaki parçamız, kasaptaki eti görüp kavuşamayanlar için geliyor:

“Kırmızı etler nerede,
Kasapta kıvrıla kıvrıla yatıyor
Asgarî ücretli geliyor
Maaşını ortaya atıyor
Kırmızı etler kaç kaç?
Kilosu 60-70 lira!
Asgarî ücretli, oradan kaç kaç!
Kırmızı et, dinle
Sakın maaşı yeme
Asgarî ücretli seni alamayacak
Sepetine atamayacak”

Dünyanın en büyük on ekonomisi arasına girme hedefine hiç bu kadar yaklaşmamış olduğumuzu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadelerinden anladık. 2013 yılında 130 milyar dolara yükselmiş olan Merkez Bankası döviz rezervlerimizin, 2019’da da artarak 120 milyar dolara ulaşması ve 2020 yılında da trendi devam ettirip 90 milyar dolara yükselmesi, hedeflerimize yaklaşım konusundaki kararlılığımızın bir göstergesi olsa gerek. Rakamların giderek küçülmesi sizi yanıltmasın. Hemen bu noktada bir başka “büyük resmî görüş”ü hatırlıyoruz: “Fakirlik, Allah’a yakın olmaktır”

Son zamanlarda sıkça duyuyoruz; iktidar, kendisine yakın kişileri, yaptıkları iş veya aldıkları eğitimle uyumlu olup olmamasına dikkat etmeden, taltif etmek maksatlı, büyük kamu kuruluşlarının (bankalar, üst kurullar, yüksek istişare kurulları gibi) veya hükümetin sözünün geçtiği büyük şirketlerin yönetim kurulu üyeliği, icra kurulu üyeliği ve danışmanlık benzeri, işe gitme gibi bir zahmet gerektirmeyen ve bol sıfırlı maaşları olan mevkilere getiriyor. En son, sportif başarılarıyla göğsümüzü kabartan ve “asrın güreşçisi” ünvanını alan Hamza Yerlikaya’nın Vakıfbank Yönetim Kurulu’na atanması, kamuoyunda çok tartışılmıştı. Bir “büyük resmî görüş” daha hemen ortaya çıktı: AKP milletvekili Tamer Dağlı, “Hamza’dan şikâyetçi olan vatan sevgisini sorgulasın” dedi.

Acaba diyorum, fakirliği Allah’a yakın olmak diye tanımlayan zat, dört-beş farklı yerden ballı maaşlar alan fAKirleri de Allah’a yakın olmaya çağırsa, bu sözünde samimî olduğu daha çok anlaşılmaz mı?  

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/buyuk-resmi-gorus_523028

Komple Teoriler...


Komple Teoriler
Yiğit Özgür Karikatürü


Etrafta olan biten olayların, herkesin algıladığından farklı bir şekilde cereyan ettiğini, arkasında kimsenin aklına gelmeyecek karmaşık işlerin döndüğünü iddia etmeye komplo teorisi kurmak deniyor. Bu senaryoları kuranlar, en küçük ve alakasız bilgileri bile teorilerini desteklemek için kullanabilirler. Hatta, iddialarının tam tersi argümanları bile kendi lehlerinde kullanabilirler. Böyle teorisyenlerden birine, mesela desen ki “falanca ülkenin sırf bize zarar vermek için geliştirdiğini söylediğin şey, onların kendisine bizden daha çok zarar verdi, buna ne diyeceksin?” şöyle cevap verebilir: “adamlar, yaptıkları belli olmasın diye, bilerek kendilerine zarar veriyor, tabii...”

Komplo teorilerinin gücü, mümkün olan ihtmallerden seçildikleri için yanlışlanabilirliklerinin mantıki olarak zor olmasında yatıyor. Halbuki “bir delilden, bir emareden neş’et etmeyen bir ihtimalin ehemmiyeti yok” kaidesince kaale alınmamaları gerekir. İstanbul trafiğinde seyreden bir aracın her an bir kazaya karışması ihtimal dairesinde diye, buluşacakları yere arabasıyla gelecek arkadaşının kaza geçirip ölmüş olduğunu düşünüp kahır çeken kişiyi düşünün. Üzüldüğü şey bir ihtimal ve o ihtimal hiç gerçekleşmemiş olsa bile, buluşacağı kişinin telefonu birtakım sebeplerden dolayı ulaşılamaz durumda ise, gel de anlat adama... Komplo teorisi, büyük resmi görme veya vehim, adına ne derseniz deyin, somut bir delilden beslenmediği sürece adamı paranoyakça hallere sokar.

İddialar iddialar...

Coronavirüs hadisesinde de komplo teorileri havada uçuşuyor. İlk ortaya atılan iddia ABD’nin öteden beri ticaret savaşı içinde olduğu Çin’i bitirmek için, virüsü laboratuvar ortamında geliştirip biyolojik saldırı maksatlı ortaya saldığı şeklindeydi. Çin sınırlarını aşan virüs Avrupa’yı kasıp kavurmaya başladı, ardından ABD’ye de sıçradı. Bu iddia böylece boşa çıktı diye düşünebilirsiniz ama ortaya atanlar, ABD’nin aşıyı virüsten önce çıkardığını, ortalık iyice karışıp aşıya olan ihtiyaç ayyuka çıktıktan sonra piyasaya süreceklerini öne sürüyor.

Karşı iddiacılar durur mu, onlar da virüsü Çin’in geliştirip dünyaya saldığını, Çin’in asıl maksadının ABD başta olmak üzere bütün dünya ekonomisini çökertmek olduğunu söylüyor. Gerekçe olarak Çin’in tamamında değil de belirli bölgelerinde virüs vak’alarının görüldüğünü gösteriyorlar. Hadi bakalım, buna ne diyeceğiz?

Bir başka iddia, işin içinde siyonistlerin parmağı olduğu yönünde. Cuma gecesi gece yarısına iki saat kala açıklanan sokağa çıkma yasağı ile birlikte marketlere koşan ve ne alacağını bilemeyip torbalarca cips-kola alanları görünce bu iddiayı görmezden gelemedim doğrusu. Bu görüştekiler İsrail’de görülen virüs kaynaklı ölümlerin nüfuslarına oranla başka yerlere göre daha büyük olmasını nasıl açıklıyor bilmiyorum.

Techorona

En uçuk teorilerden biri virüsün 5G teknolojisi kaynaklı olduğu ve onunla yayıldığı şeklinde. İddiaya göre dünya üzerinde virüsten en çok etkilenen yerler, 5G teknolojisinin geliştirildiği ve uygulandığı bölgeler. Allah’tan, G’lerden sadece dört buçuğu bizde kullanılıyor öyle yırttık diyeceğim ama bizim de durum ortada. Biz neyse, biraz da olsa yaklaşmışız 5G’ye, İran’da da mı 5G var? Teknoloji “techorona” çomak sokmak isteyenler kimler? Yoksa bu iddianın altından eski NOKIA’cılar mı çıkacak acaba?

Sosyal Medyafe

Komple bu teorisyenlerin anlamadığı şey şu, dünya ekonomisi ve küresel ilişkiler sebebiyle sistemler ve ülkeler o kadar bütünleşik hale gelmiş ki, birinde meydana gelen çökme, zincirleme bir etki ile bütün dünyada hissedilir. Çin çökerse dünya çapında bir üretim krizi yaşanır, Çin’in borçlu oldu ülkeler parasını alamaz, borsalar tepetaklak olur. Tabii ki kriz zamanlarında o durumu kendi lehinde bir fırsata çevirmek isteyenler çıkabilir. Sadece o istifadeye bakıp küresel komplonun altında o fırsatçıyı aramak komik olur. Komple teorilerden uzak kalmak isteyenler sosyal “medya”felerine dikkat etsinler, kaynağını ve delilini görmedikleri iddialara kulak vermesinler...

Virüsten Büyük Tedbirlerde Son Durum...

Maske kullanımı mecburi hale getirildi. Belediyeler bedava dağıtmaya başlayınca satışı yasaklandı. Marketler maskesiz müşteriyi içeri almıyor ama maske de vermiyor. Sokağa çıkma yasağı, başlamasına iki saat kala duyurulunca halk panik halinde marketlere hücum ediyor. Yasağın bir hikmeti de insan kalabalıklarının bir araya gelmesini önlemekti halbuki. Virüs virüs olalı böyle fırsat görmemiştir. Bu yazının yazıldığı sıralarda fırınların yasak süresince açık olacağı, kimsenin panik yapmaması gerektiği söylendi. Fırınlar açık olacak ve ekmek üretecek ama biz evden dışarı çıkamayacağız, süreç çok iyi yönetiliyor çok...

Büyük Resmi Açıklıyorum: Lahmacun!


Büyük resim lahmacun

Bundan tam dokuz yıl önce yayınlanmaya başlamış olan bir yerli dizi üzerinden büyük resim çizenler olmuş. Büyük resim çizicilerine göre o dizide pek çok bilinç altı mesaj varmış ve 15 Temmuz ile ilgili göndermeler bulunuyormuş. “Ezel” isimli bu dizinin şifrelerinin çözülmesi 9 sene sürdüyse epey zor şifreler olmalı. Peki, eski bir diziye şifre çözmek maksatlı bakmak  neden şimdi geldi milletin aklına derseniz, aynı yönetmenin bugünlerde yeni başlayan bir dizisi daha varmış ve bu yeni dizide trafik polisi bir araba plakasını kodlarken “Fatsa Giresun Hatay” demiş! Günümüz adalet anlayışıyla “adeta müesses nizamı yıkmak istemiş, ne kadar terör örgütü varsa hiçbirine üye olmamakla birlikte sanki hepsine yardım etmiş” ifadesini barındıracak bir iddianameye konu olabilecek bir şey bu. 

 Ben şahsen “her dizide aklı ve kalbi küflendirecek bir yol vardır” düşüncesiyle dizilerden uzak duruyorum. Hele de, herhangi bir bölümü seyredildiğinde, o güne kadarki geçmiş bölümlerinin tamamı görülmeden anlaşılamayacak, olayın en heyecnlı yerinde pat diye kesilip bir sonraki bölümü bekleten, kısaca kişiyi müptelası haline getiren yapımları sevmiyor ve takip edemiyorum. Bahsedilen eski diziyi ve yenisini de bilmiyorum. Şu var ki, malum cemaat ile iktidarın arasının bozuk olduğu söylense kargaların güleceğinin iddia edildiği zamanlarda, iki yapının da güçlerinin zirvesinde ve işbilriği içerisinde olduğu günlerde bu dizinin 6-7 yıl sonrasındaki olayları resmedebildiği iddiası doğruysa, emniyet, istihbarat ve asker güçlerini bulunduran iktidardan daha öngörülü olduğu ve kandırılmadığı ortaya çıkmaz mı? 

Ortadoğu’da Lahmacunlar Yeniden Dağıtılacak!

Çizilen büyük resimdeki şifreler ve açıklamaları komik olunca, ben de büyük resim görmeye ve ifşa etmeye heves ettim. Uzunca bir süredir belli çocuk çizgi filmleri haricinde bir şey de seyretmiyor olduğumdan, gündemdeki konulardan yola çıkmaya karar verdim: Selahattin Demirtaş’ın başvurusu için verdiği kararı sonrası gündeme gelen AİHM var. Fiyatları bir anda yükselen, basılan depolarda izleri aranan enflasyonun sebeb-i mucibi ilan edilen soğan ile refah seviyemiz yükseldiği için alamaz hale geldiğimiz et aklınızın bir köşesinde kalsın. Son olarak da evlilikleri ve boşanmaları ile gereksizce haber konusu edilen Acun’u düşünün. Özetle, eldeki malzemeler; AİHM + soğan + et + Acun. Şimdi dikkat, büyük resmi açıklıyorum: Lahmacun! Evet, Ortadoğu’da acılı lahmacunlar yeniden dağıtılacak gibi...

Martian Soğanı Hazırla!

Bir helikopterimizin yere inmeyi başaramayarak elim bir kazaya sebebiyet verdiği günlerde NASA’nın, InSight adlı aracı 480 milyon km yol katederek Mars’a indi. Bu aracın görevi Mars toprağını kazıp dünyaya bilgi göndermek olacak. Başrolünde Matt Damon’un oynadığı Martian/Marslı adlı filmde bir kaza sonrası Marsta unutulan ve öldüğü sanılan bir astronot, hayatta kalabilmek için orada patates ekimi yapıyordu. Mars’a araç indiremesek de, biz de depolara baskınlar düzenleyerek var gücümüzle soğan fiyatlarını indirmeye çalışıyoruz en nihayetinde. Hatta, şu anda Mars’a dört şeritli yol yaparak gitsek, muhtemelen orada ilk kontrol edeceğimiz şey soğanlar olacak:

-Soğanlar nerede?
+Abi, sizlere ömür... toprağa yeni gömdük!
-Yapma ya... Allah soğanı gani eylesin.

Belediye seçimlerine doğru gittiğimiz günlerde hükümetimiz “31 Mart’ı an, soğanı hazırla” parolasıyla ekonomik sıkıntıları sırtına  yükleyeceği garibanı buldu gibi. Bakalım, “Martian” filmindeki patatesler gibi, bugünlerden ekilen soğanlar büyümüş olacak mı? 
Link: 

Dişe Dokunan Açıklamalar

Dişe dokunan açıklamalar

Gün geçmiyor ki, iktidar partisi cenahından (kurmayları, bürokratları, milisleri ve koyu taraftarlarından) birileri cahili olduğumuz bir konuda bizi tenvir etmesin, ezber bozmasın ve büyük resmi göstermesin.

AKP Fatih Gençlik Kolları İlçe Başkan Yardımcısı dünyanın düz olduğunu yazdı ve yuvarlak olduğunu söyleyenlerin mason olduğunu iddia etti. (Gelen tepkiler üzerine, paylaştığı makaleyi kendisinin yazmadığını ve kendisine ilginç geldiği için paylaştığını belirterek söz konusu makaleyi sildi)

2016 yılında 1 trilyon 207.5 milyar euroluk ihracat, 954.6 milyar euroluk da ithalat gerçekleştiren, makine ve kimya endüstrisi deyince akla ilk gelen ülke olan Almanya’nın “hasbelkader” zengin olduğunu öğrendik. Öyle olmasa Almanlar bizi kıskanırlar mıydı, sanmıyorum.
Tamircinin yolunu öğrenen, yaşamış olduğu arızalardan bıkan ve “beni bırak” diyebilen 2012 model makam araçlarının olduğunu duyduk. Yapay zeka ile desteklenen araçların yarıştığı günlerde ülkemizde böyle araçların bulunması bizi oldukça gururlandırdı. Gerçi henüz yerli ve millî arabamız yollara çıkmadı, ama bu gecikmenin sorumlusunun muhalefet partileri olduğunu ve bundan utanmaları gerektiğini bize AKP’li bir milletvekili söyledi sağolsun.

Son ezber bozan kişi olan AKP Sakarya Milletvekili Ali İhsan Yavuz, “Batı ülkelerinin Müslümanları sindirmek için uğraştığını” savunarak, bu amaç için de diş macununu kullandıklarını ileri sürdü. Yavuz’a göre diş macununun içinde bulunan florür, “insanları koyun gibi yapıyor.”
Keşke sayın milletvekili “bir insan florür maddesinden ne kadar alırsa melemeye başlar, hangi yollardan alınınca bu etki en fazla kendisini gösterir?” gibi soruların cevabını da verip daha çok aydınlatsaydı bizi. Neyse ki, Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, İskandinav ülkelerinde yıllık diş macunu kullanım oranı kişi başına 400 gram seviyesinde iken, Türkiye’de ise bu rakam 75 gram civarındadır. Şimdilik tehlike çok büyük boyutlarda değil gibi. Diyeceksiniz ki, “İyi de bu macunlar ilgili bakanlık ve kurullardan izin alınarak ithal ediliyor, bu iddia doğru olsa izin verilir miydi ithaline?” Bence kandırılmış olabilirler. Sağlık Bakanlığımız ve bu macunların ülkemize ithalinde dahli olan bütün merciler bugüne kadar bu konuda kandırılmışsa önce Rabbim, sonra milletim onları affetsin, ne diyelim…

Çok fırçalanan dişler ne olur? Tabiî ki parlaklığı artar. Parlaklık kelimesinin İngilizcesi nedir? Shine (Batılı ülkelerin oyunu olduğu için İngilizce karşılığı üzerinden gidiyoruz). Şimdi sıkı durun; İngilizler’in “Koyun Shaun” (Shaun The Sheep) isimli meşhur bir çizgi filmi vardır ki, küçük çocuğu olan ebeveynlerin çoğu bu çizgi filmi bilir, hatta çocuğuyla birlikte izler (en azından ben de oğlumla birlikte severek iziyorum). Shaun (şavn okunur) ve shine (şayn okunur) arasındaki benzerlik sizin de dikkatinizi çekti değil mi?

Diş temizliğinde kullanılan malzemelerden biri de diş ipidir. Bence bu malzeme de koyunlaştırıcı bir etkiye sahip olabilir. Nereden mi anladım? “The sheep”in okunuşundan tabii ki…“dı şiip” diye okunur bu ifade. Diş iplerinden uzak durmakta fayda var o yüzden…
Flor elementinin simgesi F’dir. F harfi de Fransızca “feminin (tr:dişil, müennes)” kelimesinin başharfi olduğundan dişi varlıkları ifade etmek için kullanılır. -Florür içereninden bahsediyorum-Dişi macun ile fırçalamak koyun gibi yapıyorsa, biz de erkek macun ile fırçalayıp koç gibi olalım inşaallah, oyunlarını bozalım.

Kısaca, diş bakımı ve özellikle macun konusunda (k)oyun büyük. Daha büyük kurbanlar peşinde olan Batılılar, yedi düvel birleşerek “düveleştirici/sığırlaştırıcı” özellikte ürünlerle karşımıza çıkabilir. Uyanık olalım, büyük resmi görelim ve tedbirimizi alalım.
Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/dise-dokunan-aciklamalar_443215

Büyük Resim

Olayları tek boyutuyla değil bütün boyutlarıyla değerlendirmeye, küçük ayrıntılarda boğulmadan olayların bütününe bakmaya “büyük resmi görmek” diyorlar.
Büyük resmi görenler veya gördüğünü zannedenler, kamuoyunu da kendilerine malum olmuş bilgilerle donatmak isterler. Basit gibi görünen olayların arkasında çok karmaşık hesapların döndüğünü iddia edebilir, karanlıkta kalmış ve karmaşık görünen olayların da çok basit açıklamaları olduğunu söyleyebilirler. Beylik lafları ve komplo teorileri hiç bitmez.

Türkiye’nin son yıllarına baktığımızda büyük resmi çizme işi o kadar ilerledi ki adeta bir rönesans dönemi yaşanıyor. Siyasilerden gazetecilere, yazarlardan taksi şoförlerine ve en nihayetinde kahvehanelerde bulunan ehl-i vukuf heyetine kadar pek geniş bir yelpazede büyük resim çizicisi var.

Çizilmiş bir kaç büyük resim örneği:

“One minute” ile İsrail’in en büyük düşmanı olduğumuzu, İsrail’in artık bizden korktuğunu söylediler. Büyükelçimizin alçak bir iskemleye oturtularak muma çevrilmeye çalışılması sonrası İsrail ile diplomatik ilişkiler minimuma indirildi. Halbuki o hengamede iki ülke arasındaki ticaret hacminin katlanarak arttığı anlaşıldı. 2015 yılı sonlarına gelinince İsrail’in bizim “dostumuz” olduğu ve iki ülkenin birbirine ihtiyacı olduğu hatırlandı. Mavi Marmara sonrası Türkiye’nin vetosu yüzünden İsrail NATO’nun Akdeniz’de yaptığı tatbikatlara katılamıyordu. Türkiye önce tatbikatlara katılması için vetoyu kaldırdı, ardından NATO karargâhında üye olmadığı halde daimi ofis açmasına onay verildi. Bir “bağış” karşılığı Mavi Marmara konusunun mahkemelerde tamamen bitmesi için anlaşmaya varıldı.

Emevi Camii’nde namaz kılma isteği ve Esed’e ömür biçme ile resmi kanallardan ifade edilen Suriye politikamız için çizilen büyük resim, Ortadoğu’da “oyun kuruculuk” pozisyonuna yükseldiğimiz ve bu coğrafyada bizden habersiz artık bir yaprağın bile kımıldamayacağı şeklindeydi. Yakın zamanlarda Numan Kurtulmuş’un itirafıyla Suriye politikamızın baştan beri hatalı olduğu ifade edildi. Gelinen noktada sayıları yüzbinleri bulan ölü, milyonları geçen mülteci, isimleri herkese göre değişebilen enva-i çeşit terör örgütleri ve adı başlangıçta “özerk” veya “güvenli” de olsa Suriye’yi bölme noktasına gidebilecek bölgeler oluştu.

Türk hava sahasını ihlal eden bir Rus uçağı düşürülmesiyle iki ülke arasında başlayan gerginlik kısa bir sürede turizm ve ticareti de etkileyip siyasi, askeri ve ekonomik bir krize dönüşünce Rusya’nın ezelden düşmanımız olduğunu, kendisiyle her türlü savaşa girmeye hazır olduğumuzu, ısınmak için tezek yakabileceğimizi söyleyenler oldu. Bir özür mektubu ile başlayan süreçte Rusya ile barışınca, “Şangay Beşlisi’ne biz de girelim, olmadı Asyalı kankalarla ‘Kankasya birliği’ kuralım” deme noktasına gelindi. Halep olayları yüzünden Rus büyükelçilik binasına protestoya giden bazı büyük resimciler, Rus Büyükelçi’nin öldürülmesi üzerine ertesi gün taziyeye gittiler. Bir barışıp, bir kavga ettiğimiz Rusya’nın yarın dost mu yoksa düşman mı olacağı belli değildir.

Bir diğer büyük resim de Avrupa ve NATO temelindeki Batı ile olan ilişkiler hakkındaydı. 2000’li yılların başında Avrupa Birliği uyum yasaları çıkarılıyor, AB tam üyelik müzakereleri yapılıyor ve tarihler belirleniyordu. Ülke üzerindeki bütün vesayetleri bitirmek için gerekliydi bütün bunlar. Gelinen noktada AB’ye çok da ihtiyaç duymadığımız, Avrupa’nın bizi (özellikle Almanya) kıskandığı, NATO’nun bir terör örgütü olduğu ve “üst akıl” denilen Amerika menşeli bir yapının ülkemizde kötü giden her işin altında imzası olduğu ifade edilmeye başlandı.

Altın oran kıstası getirilmeli

Madem büyük resim konusunda neredeyse bir rönesans yaşanıyor, estetik kaygıları da bertaraf etmek için bu resimlere bir kıstas getirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Misal, “altın oran” kullanımı zorunlu hale getirilebilir. Ecnebilerin kullandığı altın oran, yaklaşık olarak 1,61 civarında bir sayı. Bunu böyle kullanmak zorunda değiliz. Neden yerli ve milli bir altın oran belirlemeyelim ki? Alternatiflere baktığımızda “en az 3” diyerek bir ucunu açık bırakabiliriz. Hem de böylece Avrupalı’nın oranını da neredeyse ikiye katlamış oluruz. Hatta milli altın oranımız, “rabia” ile uyumlu olup “4” olarak da belirlenebilir. Benim favorim ise, kendisi büyüdükçe resmi de büyüten dolar kuruna endekslemek. Büyük resmini kuru boya ile çizmiş tuzu kuru çiziciler için de daha uygun olur dolar kuru, hem sabit değil hem de istediğin zaman resmi silip yeniden çiz…
Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/buyuk-resim_422419

Öne Çıkan Yayın

Siya-Nur

Siya-Nur     Ülkemizde maddi felaketler, yetkili şahısların kendileriyle olan etkileşimine göre ikiye ayrılır: İlk kısım, üzerinden mağd...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: