Bu Blogda Ara

Arşiv

beraberlik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
beraberlik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kutup Kutup Ense...



Gün geçmiyor ki, yeni bir ihtilaf konusu bulup, bu konu üzerinden toplumsal çatışmalar çıkarmayalım.

Eskiden, milli sevinç veya felaketlerde, toplumun hemen hemen her kesimi ortak bir paydada buluşurdu. Ayrıştırma ve kamplaştırma temelli siyasetler, nüfuz ettiği hayatın her alanını bir kavga platformuna dönüştürmeyi başardı maalesef.

Küçüklüğümde, Avrupa kupası maçalarında mücadele eden hangi futbol takımımız olursa, her birini sanki milli takımımızmış gibi gönülden desteklediğimizi hatırlıyorum. Takımlar arasında da dış maçlarda birlik ve beraberlik vardı. Galatasaray, İsviçre’nin Neuchetel Xamax takımını 5-0 gibi müthiş bir  skorla yendiği maç sonrası haksız bir şekilde disiplin cezası alıp elenmek üzereyken, ezeli rakibi Fenerbahçe’nin efsane başkanı Ali Şen’in şahsi gayretlerinin büyük katkısıyla ceza almaktan kurtuldu. “Kutu kutu pense” oyunu oynadığımız dönemlerdi. Şimdi ise koca koca insanlar “kutup kutup ense” oynuyor.

Bir oyun ve spor dalı olan, eğlence için izlenen futbolun, sadece futbol olmadığı hususu yeni olmasa bile, zamanla futbol, futbol harici çok daha fazla şey ifade etmeye başladı. Milyonlarca dolar transfer ücretleri, yayın hakları, tescilli ürün satışları, bilet hasılatları ve bahis oyunları gibi para mevzuları büyüdükçe büyüdü. Üstüne, çok satmak isteyen spor gazeteleri ve televizyonlar rekabeti köpürtmek adına düşmanlıkları körükledi. Kulüp yönetimleri de bu düşmanlık gösterilerine çanak tutmadı değil hani... Sevmediği takımın Avrupa maçlarında, karşısındaki takımı destekleyen taraftarlar çıktı. Yine de, milli maçlar herkesi bir araya getirebiliyordu...

Bugün, milli maçın yayınlandığı kanalın yayın politikasını beğenmeyen, maç öncesi ve sırasında siyasi propagandaya maruz kaldığını düşünen, spikerlerin hamasi anlatımını itici bulan bazı insanlar, milli maçları seyretmiyor bile. Milli takımımızın mağlubiyetine sevinenlere ne demeli?

Deprem, sel ve göçük gibi tabii afetler bile kenetlenmeye vesile olamıyor. Felaketin gerçekleştiği bölgedeki etnik yapıya bakarak oh çekenler mi dersiniz, o bölgenin son seçim sonuçlarını nazara verip “müstehaksınız, hiç acımıyoruz!” diyenler mi... Millete yardım etmeyi kendi tekeline almak isteyenlerin, felaketzede insanların mağduriyetlerini katladıklarını da görüyoruz.

Bütün dünyayı, iktisadi, sosyal ve psikolojik olarak derinden Sars’an virüs felaketi çıktı, zayıf görünmemek ve halkı korkutmamak için, başlarda “bizde yok” dendi. İçeride maske dağıtımı becerilememişken yabancı ülkelere uçaklarla ve bazı hayırseverlerin valizleriyle maske, test kiti gibi yardım malzemeleri gönderildi. Sağlık sistemi ile övünüldü, İsveç’ten ambulans uçakla hasta aldırıldı. Bir kronik hasta, boş yatak bulunamadığı için İzmir’de ölüme terk edildiğinde de aynı sistem işliyordu halbuki. “Hasta-vak’a sayısı farklı şeyler” denilerek sayılar gizlendi. Birbiri ile çelişen ve anlamsız bazı yasaklamalar yürürlüğe konarak, yasaklar keyfi biçimde işletilerek salgınla mücadele edilmeye çalışıldı. İktidar mensupları lebaleb kongre, iftar, düğün ve cenaze yaparken, sokakta yürüyen vatandaşa ceza kesildi.

Aşıların temini ve uygulanması da ayrı bir tenakuzlar silsilesi oldu. Vaat edilen rakamlar ve tarihler tutmadı. Tam olarak hangi sıra ile kimlere uygulanacağı iyi planlanmadı. Seyircisiz maçlar yapan sporcular, her gün onlarca öğrenci ile muhatap olan öğretmenlerden önce sıra kaptı. Siyasetçilerin ve bazı meşhurların, yaş şartını sağlamadığı halde nasıl ve ne zaman aşı olduğu hala bilinmiyor. Çin aşısı siparişi verildiğinde Alman aşısı kötülendi, Çin sözünü tutmayıp aşı göndermeyince Alman aşısına dönüldü. Şimdi de Alman aşısının daha iyi olduğu bilgisi veriliyor. Öyle bir kutuplaşma oldu ki, “Sinovac’çılar ve BioNTech’çiler arasında çıkan kavgada 3 kişi hafif yaralandı” diye bir haber okusak şaşırmayacağız.

Sonunda, bir şekilde aşılar bol bol geldi, daha çok kişiye randevu alma imkanı tanındı. Fakat o da ne, aşılama işini şova dönüştürmek isteyenler, “randevusuz gelenleri de kabul edin” dedi. Ne de olsa, işini zamanında ve düzgün yapan herkesin cezalandırılması bizim için bir sürpriz değildi. Bir anda hastanelere hücum oldu, insanlar kuyruklara girdi. Aşı kuyruğunda beklerken virüs kapma riski önemsiz kaldıysa artık...

Sistem kilitlendi, bir süre randevu alınamadı. Randevusunu bir kaç gün öncesinde almış olanlar, zamanında gelmiş olsa bile saatlerce sıra bekledi, aşı kalmadıysa, artık bahtına küssün ve başka bir zaman bir daha denesindi...

Velhasıl, virüs salgını gibi bir felaket bile bizi bir araya getiremedi! Gerçi, salgını önlemek için bir araya gelmemek gerekiyor galiba... Belki de, “madem, bir türlü birlik olamıyorsunuz, bir süre hastalık zoruna tecritte kalın!” mesajı vardır, kimbilir...

Link:  https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/kutup-kutup-ense_544944

Öne Çıkan Yayın

Siya-Nur

Siya-Nur     Ülkemizde maddi felaketler, yetkili şahısların kendileriyle olan etkileşimine göre ikiye ayrılır: İlk kısım, üzerinden mağd...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: