Tarihi başlattığı kabul edilen yazının ilk formunun, mağara
duvarlarına “çizilen” yazılar olduğu söylenir. Etkileşim içerisinde
olunan çevre dar, ihtiyaçlar da sınırlı sayıda olup (beslenme,
düşmanlardan korunma, barınma ve kişisel temizlik gibi) bugüne nazaran
çok daha kısıtlı bir çerçeveye oturduğu için, o zamanlarda yaşayan
insanların duygu ve düşüncelerinin, bugünküne oranla muhtemelen daha
sade olduğunu söyleyebiliriz. Sade düşünceleri ifade etmek için de sade
figürler yeterli geliyordu herhalde.
Bir insanın hayat dönemlerine benzer gelişmeler kaydeden insanlık,
zamanla çizgileri aşıp seslerin simgelerini standartlaştırdı ve
alfabeleri oluşturdu, yazı yazmaya başladı. Yazdıkça kendini geliştirdi
ve kendini geliştirdikçe yazdı. Kâğıt üstüne yazılmayan bilgileri su
üzerine yazılmış gibi kabul etti. Neticede “hafıza-i beşer nisyanla
malül” idi ve bütün önemli kayıtlar yazılı hâlde saklanmaya başladı. Söz
uçar, ama yazı kalırdı.
İnsanlığa gönderilen İlahî hitaplar, kitaplar şeklinde geldi. Her
peygamberin bir mucizesi vardır, ilk insan ve ilk peygamber olan Hz.
Âdem’in (as) bir mucizesi de kendisine isimlerin öğretilmiş olmasıydı.
Meleklere karşı üstünlüğün göstergesi olarak Allah (cc), Hz. Âdem’e (as)
eşyanın isimlerini saymasını buyurdu. “İsimlerin öğretilmesi” ve
“Eşyanın isimlerini saymak” olarak ifade edilen bu mu’cizenin anlamını
müfessirler şöyle açıklamaktadır:
- Canlı-cansız bütün varlıkların isimlerinin öğretilmesi.
- Konuşma dilleri ve kavramların öğretilmesi.
- Esma-i İlahiye’nin öğretilmesi.
Bediüzzaman da bu konuda, “şahs-ı Âdem’e tâlim-i esmâ ünvânıyla,
nev-i benîàdem’e ilham olunan bütün ulûm ve fünûnun tâlimini ifade eder”
(25. Söz) cümlesiyle aslında bütün ilim ve fenlerin öğrenimini
kapsadığını ifade eder. Nesnelere tek tek isim vermek, ardından
nesnelerin etkileşimini isimlendirmek, nesneler ve etkileşimlerden
meydana gelen aksiyonlara isim vermek, aksiyonların başka aksiyon ve
nesnelerle etkileşimini gözlemleyip yeni isimler vermek… Sonuçta,
verilen her bir isim bir bilgidir ve bilgilerin toplamı bilim dediğimiz
şeyi meydana getirir.
Bana göre, Hz Âdem’in (as) eşyanın isimlerini sayma mu’cizesinin
çağımızda müşahede ettiğimiz en belirgin örneklerinden biri, bilgisayar
bilimidir. Elektronik devreler üzerinde taşınan elektrik sinyallerinin
varlığını “1” ve yokluğunu “0” olarak isimlendirmek, sinyaller dizisini
sayısal bir veri olarak taşımak, bu verilerden işlemci komutları
tanımlamak, komutlar dizisinden yordamlar oluşturmak, insanlar için
anlamsız harf ve rakamlardan oluşan sevimsiz makine kodlarının
oluşturduğu yordamları insan diline yaklaştırmak için derleyiciler
vasıtasıyla bunları anlamlı kelimelerden oluşan komutlar hâline getirmek
ve bu saydıklarımızın milyonlarcasını yapıp belirli bir düzen
içerisinde saklamak ve istendiğinde çağırmak, bilgisayarın temelini
oluşturur. Programlama dersine ilk başlayanların C programlama dilinde
yazıp çalıştırdıkları printf (“Hello World!”) (ekrana “merhaba dünya!”
yazmaya yarayan kod parçası) komutunun arkasında kaç tane sanal
tanımlama ve isimlendirme çıktı!
Kelimeleri, isimleri ve bilgileri saya saya, oldukça üst seviyeye
taşıdığımız teknolojiler gelişti, ancak zamanla iletişim biçimlerimiz de
değişmeye başladı. Sokaklardan televizyonlara, kafamızı çevirdiğimiz
her yerde görsel uyarıcılar bombardımanına tutuluyoruz. Eskiden sözler
senet kabul edilirken, artık “caps, or didn’t happen” diyen bir nesil
oluştu. Yazı okumak, hele de biraz uzunsa, çok sıkıcı geliyor genç
insanlara. Okumayı terk edenler, yazmanın kıyısından bile geçmiyor.
Sezen Aksu’nun
“eyvah, şiirler azalmış, günümüz perişan, yanıyor içimizdeki koskoca orman”
dizelerini hatırlatırcasına kelimeler tükeniyor yavaş yavaş. Duygular,
düşünceler ve kısaca isimler tükeniyor, kaybolan kelimelerle birlikte.
İsimler ki, âdemoğlunu diğer canlılardan üstün kılandır. İptidaî
zamanların mağara resimlerini andırmıyor mu, standart çizimlerden oluşan
şekillerle haberleşme biçimi? Metin arasına bir-iki tane emoji
sıkıştırmak neyse de, bütün mesajlaşmalarını resim yollayarak yapan
insanlar var ve bu trend gün geçtikçe artıyor. Ecnebiler, Âdem babamızın
Havva annemizle ilk karşılaşma anında kendini, tersten okunuşu da aynı
olan
“Madam, I’m Adam” ifadesiyle takdim ettiğine inanıyor. Günümüz âdemoğulları için güncelleme yapılacak olursa “Madam, I’moji” denecek herhâlde.
Ne demişler,
“üslub-u beyan, aynıyle insan…”
Link:
http://www.gencyorum.com.tr/madam-imoji/