Bu Blogda Ara

Arşiv

füze etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
füze etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Suriyeli Mülteciler


Suriyeli Mülteciler

Tunus’ta başlayan ve bazı Arap ülkelerinde iç savaş, bölünme ya da yönetim değişikliğine sebep olan Arap Baharı süreci, Suriye için başladıktan sonra ülkede meydana gelen karışıklıklar sonucunda halkın önemli bir kısmı ülkeden kaçmak zorunda kaldı. 

Suriye yönetiminin haftalar, bilemedin bir kaç ay seviyesinde bir süre zarfında devrileceğini uman, Şam’da Cuma namazı kılma hayali kuran ve Ortadoğu’da kendisinden habersiz yaprak kımıldamayacağına inanan Türkiye,  artık Suriye’deki olaylarda dahli vardı da vicdan mı yaptı yoksa misafirliklerinin kısa süreceğini mi hesapladı bilinmez, Suriyeli mültecilere sınırlarını neredeyse ardına kadar açtı. Sayıları milyonları bulan Suriyeli Türkiye’ye geldi. Dini, vicdani ve insani vecibelerle karşıladık mültecileri...

AB ülkeleri, mültecileri sınırları altında tutma sözü karşılığında Türkiye’ye para yardımı teklif etti. AB ile ilişkilerimiz iç politika malzemesi olarak kullanılınca zikzaklı yürüdüğü için, söz verdikleri paranın tamamını henüz yollamadılar. Yöneticilerimiz, zaman zaman mültecileri otobüslere bindirip gönderme ihtimalimizi kendilerine hatırlatmadı değil. 

4 milyonu aşkın olduğu sanılan mülteciler için bir entegrasyon planımız göründüğü kadarıyla yok.  Vatandaşlık alabilenlerin sayısı 80 bin civarında. Çalışma izni alabilenlerin sayısı ise 30 binlerde. Yaklaşık bir milyonu kaçak olarak çalışıyor. Yerleştikleri muhitlerde kendilerinden yüksek tutarlarda kiralar alınıyor, çocuklarının düzenli eğitime ne kadar devam edebildiği meçhul. Suriyelilerle ilgili öyle paylaşımlar yapılıyor ki, sanırsın hepsi sırtını devlete dayamış ve sahillerde nargile içerek dolaşıyor. Devletimizin resmi açıklamasında 37 milyar dolar harcadığını ifade etmesi ise yangına körükle gitmek gibi. Bu 37 milyar dolar nasıl harcanmış, hangi ihtiyaç kalemi ne kadar tutmuş bilmiyoruz. Fert başına senelik 2500 dolara tekabül ediyor ki, akla Nasrettin Hoca’nın kedi-ciğer denklemi geliyor. Dış dünyaya kendimizi acındırmak için rakamlar abartılmış olabilir mi acaba?

Muhacir-ensar modeli içinde başlayan mülteci meselesi, konu ile ilgili plan ve program olmayışı,  zaten kırılgan yapıda olan ekonomimizin sarsılmaya başlaması gibi nedenlerle kendi vatandaşımızı da rahatsız etmeye başladı. Bu rahatsızlık etkisinin seçimlerdeki sonuçlara da yansıdığını düşünmüş olmalı ki hükümetimiz bir anda tutum değiştirdi. İçişleri bakanı şunu dedi: "Türkiye bu işi kararlılıkla yürütmezse Avrupa'daki hiçbir hükümet 6 ay dayanamaz. İsterlerse deneyelim. Sadece sabrımızı taşırmamalarını tavsiye ediyoruz. Biz sağanağı görüyoruz, onlara söylüyoruz, kollarınızı sıvayın Türkiye'nin yaptığı mücadeleye destek olun. ‘Mış gibi’ davranmayın” Ardından, kayıtları İstanbul’da olmadığı halde İstanbul’da yaşayan mültecilerin tespit edilip gönderilecekleri bildirildi. Şöyle düşünelim, yaklaşık beş yıldır İstanbul’da yaşayan, iyi-kötü bir iş bulabilmiş, kira kontratı imzalamış ve teminat vermiş bir kimseden bir ay içerisinde kendisini toplayıp şehri terketmesi isteniyor. Üstelik, gideceği yerde neyle karşılaşacağı meçhul. Ne diyelim, Allah, başta mülteciler olmak üzere hepimizin yardımcısı olsun...

“Dam başında saksağan, gel füze bazı bazı…”

S-400 füze sistemi parti parti gelmeye başladı, Fransa füze sistemlerini güney sınırımızda konuşlandıracakmış, ABD ile Patriot sistemiyle ilgili görüşmeler devam ediyor… Lokantada bile her şeyin tadını merak ettiği için ortaya karışık sipariş veren bir millet olarak hepsini denemek istiyoruz zannedersem. Geçtiğimiz haftalarda “dam başında saksağan...” sözü ile başlayan bir cümleyi ne için kurduğunu anlamadığımız  Bahçeli, “..gel füze bazı bazı” diye devam ettirir herhalde...

“Her yerde sen, her şeyde sen, bilmem ki nasıl söylesem...”

Bursa büyükşehir belediye başkanı, belediyeye ait 10’a yakın işletmede yönetim kurulu başkanlıklarına kendisini, başkan vekilliklerine da AKP il yönetimindeki kişileriınıına da  kendisini atamış.  10ermiş bir kimseye bir ay içerisinde kendisini toplayıp şehri n muaf kalabili atamış. “Huzur hakkı” isimli ödeme alıp almadıkları da belli değil. Aylık 50 bin lira huzur hakkı alındığı rivayetleri dolaşıyor ki günahı söyleyenlerin boynuna... Doğruysa, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” ve “Huzur” romanlarını birleştirip bir “Huzur Haklarını Ayarlama Enstitüsü” romanı çıkar gibi buradan. Huzur hakkı konusunda net bir açıklama yapsalar da hepimiz huzura ersek...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/suriyeli-multeciler_499444

Kilis - Silik

Kilis’e, 18 Ocak 2016 tarihinden bu yana, sistematik olmadığı söylenemeyecek bir biçimde, sınırımızın ötesinde IŞİD kontrolünde bulunan bir bölgeden roket ve füze saldırıları gerçekleştirilmektedir.
Bu saldırılar karşısında birilerinin eliyle, olmadı diliyle müdahale etmesi beklenirdi. Kalplerden buğz edilip edilmediğini bilemeyiz, ama çatlak testiler teoremi bize çatlak bir testinin içinde ne varsa dışına sızacağını söyler.

Öncelikle devletimizin resmî haber ajansı ve resmî haber kanalları, olayı “füzelerin düştüğü” şeklinde yorumladı. Filhakika, füzeler yerçekimi yüzünden düşüyordu. Düşmesi bir yana, düştüğü yerde patlıyordu üstelik ve “Briketleri” de kırıyordu! Hani “Briketleri” kırmasa… lâfı bile olmazdı yani.
Bu sathi bakış açısı ile bakarsak, ateşli bir silâhla vurulmuş ve ölmüş bir insan için: “7.62 mm çapında ve ilk hızı yaklaşık 800 m/s olan bir metal vücuda saplanmış, ondan öldü” diyebiliriz. Hatta hiç kurşunu da görmeyip, iç organ ve dokuların zedelenmesi sonucu ölüm gerçekleşti hükmüne varabiliriz. Nitekim Diyarbakır Lice’de yaşanan bir heykel krizi hususunda görüşleri sorulan dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala da “Fiber glas maddeyle yapılmış basit bir heykel. Vaveyla koparanlar bu işten beslenenler” demişti.
Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu sadece yandaş kanallardan takip eden vatandaşlar, bir Steven Spielberg filminde olduğunu zannetmiş olabilir; uzaydan düşen gizemli parçalar, nereden ve nasıl geldiği bilinmeyen düşmanlar… Olağan hayatın akışı içerisinde herhangi bir olaymış ve herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde görülebilirmiş gibi davranıldı.

Kilis Vali’miz, bir “level” üstten konuştu: “Süpermen değilim, roketleri havada yakalayamam!” Sosyal medya mecralarında Batman Valisi’nin yardıma gitmesinin gerekli olup olmadığı tartışıldı. Kendisine, Aşık Mahsun-i Şerif’ten mülhem şu dörtlüğü ithaf etmek isterim:

“Süpermen değilem, hemen havalansam
Uçsam da füzelere kafa atsam
Lâkabımdan başka süper nem kaldı,
Yırtık pelerinle bir yaralı süpermen kaldı”

(Mısraların ilk harflerine dikkat edilirse “SULY” kelimesi göze çarpıyor. Süleyman Bey’e bir akrostiş yapmaya çalıştım, ama görünüşe bakılırsa biraz daha çalışmam lâzım)

Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD), “HALKIN ROKET MERMİSİ DÜŞMELERİNE KARŞI ALACAĞI TEDBİRLER” başlıklı bir broşür bastırdı. Broşürün başlığı, konunun tabiî bir afet gibi kabul edildiği konusunda fikir vermiyor değil. “Düşme” vurgusu tekrarlanmış, “halkın alacağı tedbirler” denerek, herkes kendini korusa kimsenin ölmeyeceği açıkça belirtilmiştir.
Hava sahamızı 30 saniye bile ihlâl eden uçakları hassasiyetle belirleyip, gerektiğinde düşürebiliyoruz. Ancak aylardır Kilis’e atılan mermilerin tam olarak kim tarafından atıldığını bilmiyoruz. Dahası, bölge insanımızı hava saldırılarına karşı koruyacak bir hava savunma sistemimiz, saldırı sırasında sığınılabilecek güvenli sığınaklarımız da yok.

Geldiğimiz noktada şehre 60’tan fazla mermi düştü ve 20’den fazla can aldı. Bölge nüfusu hızla başka yerlere göç ediyor, şimdiden % 30 göç var. Güvenlik güçlerimiz ise bir şeyler yapılmasını isteyen vatandaşlarımızın muhtemel taşkınlıklarına engel olma hesapları yapıyor. Şehrin interneti kesiliyor, ki seslerinin duyulmaması adına müthiş bir şey! Gazetelere ilân vererek yardım çığlıklarını duyurmaya çalışıyorlar.
Sonuçları itibarıyla başarısızlığı gün yüzüne çıkmaya başlayan dış politikalarımızın mimarlarından olan Başbakan Ahmet Davutoğlu görevini bırakacağını duyurdu. Çılgın bir proje olan  “Pelikanal İstanbul” hayata geçirilip kara ile (düzeltiyorum AK ile) bağlantısı kesilmiş bir ada haline getirilmek istendi. Projeyi duyunca çok uçuk bulanlar oldu, ama sonuçta “azl”in elinden hiçbir şey kurtulamazdı. Dursunali Akınet’ın Yolun Sonu Görünüyor adlı türküsünden ilhamla, bir dörtlük de Davutoğlu için yazalım:

“Erdoğan’ın alır kendi
Ne Hoca der, ne efendi
Sayılı günler tükendi,
Davutoğlu azledildi”

Bütün ülke olarak bizi etkileyen ve en çok Kilisli vatandaşlarımızın yaşayarak hissettiği sürecin aktörlerinden biri, İbrahim Özdabak karikatüründe resmedildiği gibi, adeta ilkokuldan kalma hatıralarımızdan çıkan “pelikan” silgisi ile “SİLİK” hale geldi. Kilis ile ne alâkası var diyeceksiniz, ben biraz tersten bakmayı seviyorum: KİLİS – SİLİK!
Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/kilis-silik_396296
Tarih: 9 Mayıs 2016

Öne Çıkan Yayın

Siya-Nur

Siya-Nur     Ülkemizde maddi felaketler, yetkili şahısların kendileriyle olan etkileşimine göre ikiye ayrılır: İlk kısım, üzerinden mağd...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: