Bu Blogda Ara

Arşiv

göç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
göç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

La Fon'dan Masallar

 

La Fon'dan Masallar

Bir varlık, bir yokluk, itibara gitmiş çokluk, saraya kavuşmuş Okluk...

Evvel zaman içinde, kalburüstü olduğu söylenen ekonomiye rağmen ithal edilen saman içinde... Bir pire, bir pireye “bre pire, gel beraber bir berber dükkânı açalım” demiş iken, KDV’ler TL iken, bu masalı ileride okuyacak olan torunların dedelerinin zamanında verilmiş olan müteahhit garantileri dolarla tıngır mıngır ödenmeye başlanmış iken...

Uzak mı uzak diyarların birinde, kendilerini dev aynasında gören bir ülke varmış. Durumlarının fevkalâde iyi olduğuna inanmışlar ya bir kere, zengin ülkelerin yaptığı gibi bir “varlık fonu” kurmaya karar vermişler. Ancak, gelişmiş ülkelerdeki gibi cari fazlası veren bir ticaretleri ve üretimleri olmadığı için, komşuları olan BİMbir gece masallarından, adı “La Fon” olan çakma bir fon temin etmişler.

Böylece La Fon’dan masallar devri başlamış. Vatandaşlara “öyle zenginsiniz ki, buzdolabı olmayan ev yok” diyorlarmış. Buzdolabının görünmeyen kısmı olan kapağının içindense hiç bahsetmiyorlarmış. Bir ara, dolabın içini doldurmak isteyen vatandaşlar için tanzim çadırları kurmuşlar. Haliyle, çadırların önünde uzun kuyruklar oluşmuş. Kuyruğa girmiş insanların görüntüsü karizmalarını bozmasın diye ona da varlık kuyruğu demişler.

Ülkede bir felâket yaşanmışsa, yardım bekleyen mağdurlara izbandut gibi “İBANdut” fırlatmışlar. Devletin o işler için kullanılan fonunda para mı yok diye soranlara hain, terörist etiketi yapıştırmışlar. “Sırası mı şimdi, birlik olma zamanıdır, siz size yetersiniz” deyip çıkmışlar aradan.

Sıva selleriyle her tarafa beton çalınır, çamlı ormanlar bölük bölük bölünürmüş. İstisnalarla imar planları delinir, Kiramen-Kâtibin’den hallerini böyle yazmaları istenirmiş. Dört bir yanı betona bulanmış bu ülkede cemre düşmezmiş. İkinci emre kadar taş düşermiş. Meselâ damadı eleştiren yurttaşların başına damat kadar taş düşer ve bir sonraki eleştiriye kadar düşmeye devam edermiş. Başlarına küçük taşların düşmesini isteyen kişilerin küçük şeyleri eleştirmesi gerekirmiş. 

Emir ve buyruklar, davul zurna eşliğinde, “med-yal”lar denilen tellâllar vasıtasıyla halka iletiliyormuş. Makbul bir Med-yal, aka aka dolmuş bir havuzdan sınırsızca yararlanırmış. Kabul görmeyenleri ise resmî ilânattan mahrum bırakılırmış. Habercileri kontrol eden RTEÜK (Reisin Tellâlları Üst Kurumu) namındaki kurum, hoşlanmadığı herkese bol bol ceza yazarmış.

RTEÜK, kaynaklarını kuruttuğu habercilerin ayakta kalabilmek için dışarıdan fon bulduklarını öğrenince küplere binmiş. Bunu da bahane eden yöneticiler, yalan haberlerle mücadele etmek adına bir kanun çıkarmaya koyulmuşlar. Kanunun adı “tez enformasyon kanunu” olacakmış. Yalan haberlere beş yıla kadar zindan cezası verilecek olan kanunun sloganı “kaynağı tek enformasyon, tez enformasyon, yok olsun dezenformasyon” şeklinde olacakmış.  

Halkın kafası karışmış tabiî, bir haberin kime göre, neye göre yalan olduğuna nasıl hükmedilecekmiş? Verileri tekelinde bir silâh gibi tutan devlet, “veri tabanı’casını” kullanarak, bizzat kendisi “veri TÜİKasti” yapıyormuş çünkü. İşsiz sayısı artarken işsizlik oranının düştüğü açıklanıyor, bütün fiyatlar katlanırken enflasyonun düştüğü ilân ediliyormuş. Hasta sayıları gizleniyor, afetlerde ölü sayıları az gösteriliyormuş. Hele, deprem şiddetini olduğundan düşük göstermenin mantığını kavramak zormuş. Yıllar boyu, Allah’ın her günü, emekliye zam müjdesini manşetten veren gazeteye kimse “bu neyin zammı, hani nerede?” diye sormuyormuş. 

Bütün dünya ülkelerinin vatandaşlarına bedava sağladığı bir hizmet için, milletin gözünün içine baka baka, “falanca ülkede 100 euro alıyorlar, biz parasız veriyoruz” diyen devlet görevlisine bu kanun uygulanacak mıymış? Ya da, aralarında sadece bir kaç gün geçen “uçağımız hiç yok”, “uçağımız var, ama bozuk” ve “komşulara istedikleri kadar uçak verebiliriz” gibi birbiri ile çelişen cümleleri kuranlara ne denecekmiş? Etkili dış polika sonucunda bölgede nüfuzunun arttığı söylenirken ülke nüfusunun göçlerle arttığını gören vatandaş, kimi kime şikâyet edecekmiş? Yine, bir kaç gün arayla verilen “göç yoktur”, “göç vardır, ama düzensiz değildir”, “duvar inşa edeceğiz, kimse giremez”, “kapıları açmayıp ne yapacaktık?” ve “o kadar da göç olmadı, yalan söylemeyin, şu kadar kayıtlı ve bu kadar da kayıt dışı göçmen geldi” açıklamalarının hangi birine inanacakmış? “Kayıt dışı verileri nereden biliyorsun, rakamı verebiliyorsan kaydetmişsin demektir...” demek isteyenler varmış, ama diyemiyorlarmış. 

Nasıl bitiriyorduk, tamam: Gökten “göç alma” düşmüş...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/la-fon-dan-masallar_548309

Beyinler Göçü

Beyinler Göçü

 

Değerli kardeşlerim, 

Geçen gün bir haber gördüm, Belçika’da Laurent Simons adındaki 11 yaşında bir çocuk, Anvers Üniversitesi’nin 3 yıllık fizik bölümünü bir yılda ve en iyi dereceyle bitirmiş. İleride ne yapmak istediğini sormuş olmalılar ki cevaben “Hedefim ölümsüzlük. Vücutta mümkün olduğunca fazla sayıda parçayı mekanik parçalarla değiştirmek istiyorum. Bunun için bir yol hazırladım. Bulmacanın ilk parçası kuantum fiziği” demiş. 

Öncelikle, gayretleri için kendisini ve ailesini takdir ediyoruz. Bakıyorum, ülkemizin eğitim sistemini eleştirmek isteyen mahfiller hemen harekete geçmiş, buradan bize saldırıyor. Bizim ülkemizde neden böyle çocuklar yetişmiyormuş, bu kadar yetenekli çocuk bizde olsa harcanırmış falan... 

Hamdolsun, eğitim sistemimiz o kadar iyi seviyede ki, Laurent gibi binlerce çocuk var bizde, sayısı çok fazla olunca, haber konusu olmaktan çıkıyor, bizim için vak’a-yı âdiye yani. Şimdi diyeceksiniz ki, neden duymuyoruz, hani neredeler? Pek tabi, aileleri çocuklara nazar değsin istemedikleri için gizli tutuyorlar, biz de kendilerine saygı duyuyor ve açıklamıyoruz. Boğaziçi Üniversitesini 6 ayda komple bitiren biri var mesela, arayan Bulu’r...

Şimdi, bu kadar övülen Laurent ne yapmış, 10 yaşında üniversiteye girmiş. Yetenekli çocuklarımız için aynısını yapalım desek, yetenekli olup olmadıklarını anlayacak yetenekte bir kadro lâzım bize. O işi yapması beklenen insanlar maalesef eski Türkiye şartlarında eğitim gördüler. “Yahu, parasıyla değil mi, dışarıdan uzman getirsenize!” dediğinizi duyar gibiyim. Yurtdışından gelecek kişiler tahkim sigortası görmek ister, dahi çocuk sayısının garanti edilmesini ister... Neyse, olmadı bizim Alicengiz şirketi ile görüşürüz bu mevzuyu, bir şekilde çözerler. 

Diyelim, dahi çocukları tesbit edip onlara sınıf atlatmaya başladık, bakanı, milletvekili, valisi, kaymakamı sıraya girip, “bizim oğlan da çok zeki, bilgisayarda oynayamadığı oyun yok”, “iki yaşında tableti çözdü, benden iyi kullanıyor” deyip çocuklarına iltimas geçilmesini istemeyecek mi? Müsteşarlar, hâkimler ve savcılar bahsetmiyorum bile. Sadece kendi çocukları için isteseler yine iyi, yeğenleri, kuzenleri ve komşuları için de “sınıf atlatılacak üstün zekâlı” belgesi almaya kalkarlar... 

Sınıf atlatılan çocuklar çok mutlu olacak mı sanıyorsunuz? Atlatıldıkları sınıftaki diğer çocuklar yaş ve beden olarak daha büyük olacağından, yeni çocuklarla dalga geçip onları dövmeye kalkarlar, al başına belâyı! Hatırlarsınız, Atakan diye bir çocuk çıkmıştı haberlere, felsefe kitaplarını okumuş yorum yapıyordu. Ne oldu, kameraların odağı haline gelip eleştiri yağmuruna tutulunca devamı gelmedi... Yok kardeşim, kimseye haksızlık olmasın diye bütün çocuklarımızı aynı tornadan geçirmeye devam edeceğiz, kimse kusura bakmasın...

Meşhur Laurent’in okuduğu üniversite aklıma takıldı, adı Anvers. İngilizce “answers” kelimesi cevaplar demek. Dünyaya hava atmak için cevapları bu çocuğa önceden sınav sorularının cevaplarını vermiş olmasınlar? Biz, Belçikalıların ciğerini biliriz, ciğerini! Ne belli çakallık yapmadıkları?

Şükürler olsun ki, bizim kendi çocuklarımıza olan inancımız tamdır. Cumhurbaşkanı yardımcımız “Uçan araçlarda dünya liderliğine oynayan bir Türkiye olacak” sözleri ile bunu ifade ederken, Teknoloji ve Sanayi bakanımız da boş durmadı ve “Türkiye kendine inanmış, ufku samanyolu galaksisi kadar geniş, çalışkan gençleriyle uçan arabalarda da dünya liderliğine oynayacak. Nasıl ki insansız hava araçlarındaki başarımız şu anda bütün dünyanın dilindeyse, bütün yenilikçi alanlarda da gençlerimizle birlikte iddiamızı ispatlayacak başarı hikâyelerini yazacağız. Ufku samandan öteye geçemeyen muhalefet inansa da inanmasa da biz bu başarı hikâyelerini yazacağız. Bizim potansiyelimiz bunları yapmaya kadir, çünkü biz gençlerimize güveniyoruz” diyerek kendisini destekledi. 

Eskiden, dışarıya doğru beyin göçü verirdik. Yetişmiş insanlarımız yurtdışına kaçardı. Şimdi bakıyoruz, sanal çiftliklerden tavuk, inek kiralatan, yumurtayı boyayıp millete 10 katına satan ve tosuncuk ismiyle bilinen dahi çocuk, kendi isteğiyle ülkemize geri geldi. Gümrükten bir liraya aldığı su yumuşatma cihazını, köylülere “benzin tasarruf cihazı” diyerek 72 liraya satan ticaret dehası vatandaş dahi yurtdışında yakalanmış, ama ilk fırsatta memleketine dönmek istiyor. 

Böyle yetenekli çocuklar bizde olduktan sonra, şimdiye kadar uçak yapmamış olsak da, araba üretmemiş olsak da, uçan araba konusunda dünya lideri olacağız. Çatlasanız da olacağız, patlasanız da olacağız, böyle biline...

Link: Beyinler göçü - YENİ ASYA (yeniasya.com.tr)

Öne Çıkan Yayın

Siya-Nur

Siya-Nur     Ülkemizde maddi felaketler, yetkili şahısların kendileriyle olan etkileşimine göre ikiye ayrılır: İlk kısım, üzerinden mağd...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: