Bu Blogda Ara

Arşiv

mağara etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mağara etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Fenomenler ve İddialar

 

Fenomenler ve İddialar
Fenomenler ve İddialar

M. Ö 5. yüzyılda yaşamış olan Platon’un mağara temsili meşhurdur. Bu temsilde karanlık bir mağara içerisinde zincirlenmiş insanlar, mağara dışındaki hayattan ve gerçeklerden uzak yaşamaktadırlar. Mağara kapısında beliren cisim ve şekillerin duvara yansıyan gölgelerinden ve birbirlerinden başka bir şey göremezler. Işığın şiddeti, cisimlere yakınlığı ve açısına göre farklı ebat ve şekiller alabilen iki boyutlu ve renksiz gölgeler eşyanın hakikatini ne kadar yansıtabilirse artık... Doğdukları günden itibaren duyabildikleri ses dışarıdan gelen belli belirsiz seslerin yankısıdır.

Her nasılsa, mağara sakinlerinden biri bir gün zincirini koparmayı başarır ve mağaranın dışına çıkar. Gördükleri karşısında yaşadığı şaşkınlığı ve mağara dışındaki hayatı arkadaşlarına aktarmak için geri döner. Fakat anlattıklarına inanmayan mağara arkadaşları tarafından delilikle suçlanır.

Platon’a göre duyu organlarımızla algılayabildiğimiz eşyalar “fenomenler evreni”ndedir. Bir de her bir nesne/kavramın ideal halinin bulunduğu “idealar evreni” vardır. Nesne yönelimli programlama mantığındaki gibi; mesela ideal elma düşüncesi soyut bir sınıftır, çevremizde gördüğümüz her bir müşahhas elma da o sınıftan türemiş birer nesnedir.

Günümüzün sosyal medya mecraları bir nevi Platon’un mağaraları gibidir. Belli kalıplar içerisinde “Yaşama”, sosyal ilişkileri “Yürütme” ve “Yergi” kuvvetleri üzerine kurulu bir hayat sunarlar.

Birbirlerine yakın düşüncede veya hayat  görüşünde olan insanları yankı odalarında toplarlar. Tüketime dayalı bir hayat sürsünler diye kullanıcılara belli kalıplar içerisinde beğeniler, mizah anlayışları ve ideolojiler dayatırlar. “Trend”lere uyum sağlamamak ayıptr ve neredeyse suçtur. Lüks ve şatafat içerisinde geçtiği düşünülen hayatlar sergilenir. Yeni çıkan teknolojik aletlerle donatılmış hikayeler ve gönderiler sarar etrafı. Kullanıcıların gölge profilini çıkarmış olan yapay zekalar, daha fazla reklam almak ve ürün satmak için kişiye özel muhteviyatı derleyip kullanıcının önüne en çok ilgisini çekecek haber ve güncellemeleri serer.

Dostların doğum gününü/özel gününü kutlamak mecburidir. Yaşını başını almış, bilgisayar harici yaşadığı hayatında doğum günü veya özel bir gün kutlamamış kerli ferli adamlar bile, bir bakıyorsunuz, doğum günü ile ilgili  mesaj, yorum veya hiç değilse bir beğeni bekliyor. Dostun postunu görmemek kabahat, eleştirel bir yorum bırakmak ise ağır suçtur. Dedikodunun kralı, kapalı mesaj gruplarında döner.

Sosyal medyada insanlar beğenmedikleri her şeyi “yergiye” taşırlar. Karalamak, hakaret etmek, ötekileştirmek, nefret kelimeleri kusmak gırla... Gerçek hayatta ağzından tek bir kötü söz bile çıkmayan bazı insanlar dahi elektronik mecrada, hiç tanımadıkları ve haklarında bilgi sahibi olmadıkları insanlarla çok rahat ağız dalaşına girebiliyor, ağza alınmayacak sözler sarf edebiliyor. Sosyal arkadaş çevresi de genelde hakaretli küfürlü gönderileri alkışlar, sahibini destekler, muhatabına ise linç hareketi başlatır.

Son zamanlarda, sosyal medya “fenomeni” denen bazı meşhurlar hakkında iddia makamları, gözaltı ve tutuklama ile sonuçlanan adli soruşturmalar açmaya başladı. Kara para aklama ile suçlanan kiminin mallarına el kondu. İddialar evreni, fenomenler etrafında dönüyor, haber bültenleri fenomenlerden bahsedip duruyor. Mağara içindekiler olarak görebildiğimiz sadece fenomenler. Halbuki esas sorular:

-Bu fenomenler bugüne kadar nasıl serbestçe para aklayabildi, bu faaliyetlere kim göz yumdu?

-Korkunç miktarda olduğu telaffuz edilen paraların döndüğü tezgahta başka kimler, nasıl yer alıyor?

-Aklanan kirli paraların sahibi kim, hangi faaliyetlerden bu paraları kazanmışlar?

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/fenomenler-ve-iddialar_590495

 

 

 

Madam, I'moji


Tarihi başlattığı kabul edilen yazının ilk formunun, mağara duvarlarına “çizilen” yazılar olduğu söylenir. Etkileşim içerisinde olunan çevre dar, ihtiyaçlar da sınırlı sayıda olup (beslenme, düşmanlardan korunma, barınma ve kişisel temizlik gibi) bugüne nazaran çok daha kısıtlı bir çerçeveye oturduğu için, o zamanlarda yaşayan insanların duygu ve düşüncelerinin, bugünküne oranla muhtemelen daha sade olduğunu söyleyebiliriz. Sade düşünceleri ifade etmek için de sade figürler yeterli geliyordu herhalde.


Bir insanın hayat dönemlerine benzer gelişmeler kaydeden insanlık, zamanla çizgileri aşıp seslerin simgelerini standartlaştırdı ve alfabeleri oluşturdu, yazı yazmaya başladı. Yazdıkça kendini geliştirdi ve kendini geliştirdikçe yazdı. Kâğıt üstüne yazılmayan bilgileri su üzerine yazılmış gibi kabul etti. Neticede “hafıza-i beşer nisyanla malül” idi ve bütün önemli kayıtlar yazılı hâlde saklanmaya başladı. Söz uçar, ama yazı kalırdı.

İnsanlığa gönderilen İlahî hitaplar, kitaplar şeklinde geldi. Her peygamberin bir mucizesi vardır, ilk insan ve ilk peygamber olan Hz. Âdem’in (as) bir mucizesi de kendisine isimlerin öğretilmiş olmasıydı. Meleklere karşı üstünlüğün göstergesi olarak Allah (cc), Hz. Âdem’e (as) eşyanın isimlerini saymasını buyurdu. “İsimlerin öğretilmesi” ve “Eşyanın isimlerini saymak” olarak ifade edilen bu mu’cizenin anlamını müfessirler şöyle açıklamaktadır:
  1. Canlı-cansız bütün varlıkların isimlerinin öğretilmesi.
  2. Konuşma dilleri ve kavramların öğretilmesi.
  3. Esma-i İlahiye’nin öğretilmesi.
Bediüzzaman da bu konuda, “şahs-ı Âdem’e tâlim-i esmâ ünvânıyla, nev-i benîàdem’e ilham olunan bütün ulûm ve fünûnun tâlimini ifade eder” (25. Söz) cümlesiyle aslında bütün ilim ve fenlerin öğrenimini kapsadığını ifade eder. Nesnelere tek tek isim vermek, ardından nesnelerin etkileşimini isimlendirmek, nesneler ve etkileşimlerden meydana gelen aksiyonlara isim vermek, aksiyonların başka aksiyon ve nesnelerle etkileşimini gözlemleyip yeni isimler vermek… Sonuçta, verilen her bir isim bir bilgidir ve bilgilerin toplamı bilim dediğimiz şeyi meydana getirir.

Bana göre, Hz Âdem’in (as) eşyanın isimlerini sayma mu’cizesinin çağımızda müşahede ettiğimiz en belirgin örneklerinden biri, bilgisayar bilimidir. Elektronik devreler üzerinde taşınan elektrik sinyallerinin varlığını “1” ve yokluğunu “0” olarak isimlendirmek, sinyaller dizisini sayısal bir veri olarak taşımak, bu verilerden işlemci komutları tanımlamak, komutlar dizisinden yordamlar oluşturmak, insanlar için anlamsız harf ve rakamlardan oluşan sevimsiz makine kodlarının oluşturduğu yordamları insan diline yaklaştırmak için derleyiciler vasıtasıyla bunları anlamlı kelimelerden oluşan komutlar hâline getirmek ve bu saydıklarımızın milyonlarcasını yapıp belirli bir düzen içerisinde saklamak ve istendiğinde çağırmak, bilgisayarın temelini oluşturur. Programlama dersine ilk başlayanların C programlama dilinde yazıp çalıştırdıkları printf (“Hello World!”) (ekrana “merhaba dünya!” yazmaya yarayan kod parçası) komutunun arkasında kaç tane sanal tanımlama ve isimlendirme çıktı!

Kelimeleri, isimleri ve bilgileri saya saya, oldukça üst seviyeye taşıdığımız teknolojiler gelişti, ancak zamanla iletişim biçimlerimiz de değişmeye başladı. Sokaklardan televizyonlara, kafamızı çevirdiğimiz her yerde görsel uyarıcılar bombardımanına tutuluyoruz. Eskiden sözler senet kabul edilirken, artık “caps, or didn’t happen” diyen bir nesil oluştu. Yazı okumak, hele de biraz uzunsa, çok sıkıcı geliyor genç insanlara. Okumayı terk edenler, yazmanın kıyısından bile geçmiyor.  Sezen Aksu’nun “eyvah, şiirler azalmış, günümüz perişan, yanıyor içimizdeki koskoca orman” dizelerini hatırlatırcasına kelimeler tükeniyor yavaş yavaş. Duygular, düşünceler ve kısaca isimler tükeniyor, kaybolan kelimelerle birlikte. İsimler ki, âdemoğlunu diğer canlılardan üstün kılandır. İptidaî zamanların mağara resimlerini andırmıyor mu, standart çizimlerden oluşan şekillerle haberleşme biçimi? Metin arasına bir-iki tane emoji sıkıştırmak neyse de, bütün mesajlaşmalarını resim yollayarak yapan insanlar var ve bu trend gün geçtikçe artıyor. Ecnebiler, Âdem babamızın Havva annemizle ilk karşılaşma anında kendini, tersten okunuşu da aynı olan “Madam, I’m Adam” ifadesiyle takdim ettiğine inanıyor. Günümüz âdemoğulları için güncelleme yapılacak olursa “Madam, I’moji”  denecek herhâlde.
Ne demişler, “üslub-u beyan, aynıyle insan…”
Link: http://www.gencyorum.com.tr/madam-imoji/

Öne Çıkan Yayın

Siya-Nur

Siya-Nur     Ülkemizde maddi felaketler, yetkili şahısların kendileriyle olan etkileşimine göre ikiye ayrılır: İlk kısım, üzerinden mağd...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: