Bu Blogda Ara

Arşiv

pahalılık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
pahalılık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

BİM101 Gece Masalları

 

Bim101 Gece Masalları
Uykusuz dergisi kapak karikatürü

BİM varmış, 101 çokmuş... Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, BİM’ler cirit atarken akça hamam içinde, eski zamanların birinde, uzak mı uzak bir diyar varmış bir eli Amerika’da ama aslında gönlü Çin’de...

Adına Aklaattin derler biri yaşarmış bu diyarda, Aklaattin’in de sinirli bir lambası varmış. Lamba o kadar sinirliymiş ki, bir kükrese karşısındaki muma dönermiş. Ahali, ülkede iyi giden işlerin kerametini “dostlarına güven, düşmanlarına korku” veren bu lambadan bilirmiş.

Günün birinde, ülkede işlerin hiç de yolunda gitmediği anlaşılmış. Ahalinin içine bir korku düşmüş, acaba lamba mı bozulmuş diye. Evirip çevirmişler fakat lambada bir değişiklik görememişler. En akla yatkın açıklamayı Aklaattin yapmış: Meğerse, o güne kadar, özene bezene lamba içinde saklayıp büyüttükleri BİM lambadan çıkmış ve bütün kötülüklere o sebep olmuş! Sıradan bir masalda, lambadan çıkan bir BİM üç dilek hakkı sunarken, bu BİM’in üç harfi varmış ve üç harfi de kendine saklıyormuş. Dilek dağıtmak bir yana, etrafa talimatlar yağdıran bu üç harfli, talimatlarına harfiyen uyulmasını istiyormuş.

Milletin aklı alır gibi değilmiş, binbir özenle büyütülen ülke nasıl bir BİM’e yenik düşüyormuş? Aklaattin başlamış anlatmaya: Önce “Ne istedin de vermedik a BİM?” diye sormuş BİM’e, ancak beklediği tepkiyi alamamış. Çok farklı suretlerde ortaya çıkıyormuş bu BİM, durmadan kılık değiştirse de özü aynıymış. 

Bolca İstifleme Marketi BİM’i şeklinde zuhur edip, vatandaşın en çok satın aldığı temel ihtiyaç maddelerini raflara dizmeyip depolarda saklıyor ve fiyatların yükselmesine sebep oluyormuş mesela...

Bütün İlimlerle Mücadele BİM’i, doktor ve mühendis gibi yetişmesi emek, zaman ve masraf gerektiren mesleklerdeki insanları hayata küstürüp başka ülkelere kaçmalarına neden oluyormuş. 

Bomba İmal Merkezi olan BİM, türlü çap ve ebatta bombalar imal edip, pimi çekilmiş bombalarını ülkenin çeşitli yerlerinde patlatıyor ve meydanlarda terör olayları meydana getiriyormuş.

Birleşik Muhalefet şeklinde yapılanan BİM, ülke vatandaşlarını kandırıp, devletin aleyhinde örgütlenmelerini istiyormuş. 

Basbayağı İnternasyonal Mafya BİM’i, yetmiş iki milletten mafya örgütlerini toplayıp toplayıp ülkeye getiriyormuş. Güpegündüz, sokak ortasında birbirleri ile hesaplaşan mafyalar, halka korku salıyormuş. 

Bölgesel İlişkilerde Mania çıkarma BİM’i, komşu ülkelerle ilişkileri bozmak için türlü fitne ve fesatlar çıkarıyormuş. Komşularla kanlı bıçaklı olmalarının sebebi tamamen buymuş. 

Daha da ileri giden bir Birleşmiş Milletler BİM’i, dünya ülkelerinin kendileri karşısında birleşmelerini sağlamış. 

Dünyanın BİM’den büyük olduğunu söyleyen Aklaattin, BİM’i alt edecek güçte olduklarını ifade etmiş. Çevresindekilere, sinirli lamba kendilerinde olduğu sürece korkmamaları gerektiğini telkin etmiş. Sinirli lamba, “Eyyyy BİM, sen kimsin ya!” diye köpürmüş ama sinir krizleri şovu, eskisi gibi seyirci çekmiyormuş. Cin şişeden çıkmış bir kere, insanlar lambanın olağanüstü bir gücü olmadığını yavaş yavaş idrak etmeye başlamış. Bir vatandaş şunu sormuş: “Ekonomiden adalete, güvenlikten dış ilişkilere kadar her işimiz bozulurken ve geleceğimize dair umutlar kaybolurken sen bostan korkuluğu gibi mi dikildin? Enflasyonu marketler artırıyor, gündemi muhalefet belirliyor, dış güçler paranı değersizleştiriyorsa, kusura bakma artık bir hükmün kalmadı. Haydi, sana güle güle...”

El birliğiyle lambayı uzaklaştırmışlar. Onlar ermiş muradına, biz kanmayalım lambaların kerametine... 

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/bim101-gece-masallari_574525

Yere Bakan ve ocak yakan enflasyon

Yere Bakan ve ocak yakan enflasyon
İbrahim Özdabak Karikatürü

 

Ekonomi ile ilgili hiç konuşmasa piyasaların daha az tedirgin olacağı, vatandaşların ceplerindeki paralarla daha çok şey alabileceği Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati yine bomba gibi açıklamalarda bulunmuş.

Enflasyonla ilgili çalışmalar yaptıklarından bahsetmiş ama ne olduğunu söylemediği için bilmiyoruz. Gelecek yıl Ocak ayında, bilemedin Şubat’ta enflasyon düşecekmiş.

Hiçbir ek müdahale olmayıp işler şimdiki gibi oluruna bırakılsa, işin uzmanları baz etkisiyle enflasyonda bir düşüş olacağından bahsediyor. Tabii, bu fiyatlarda bir düşüş olacağı anlamına gelmiyor. Geçen sene 100 liraya aldığımız bir ürünü bu sene 200 liraya alıyorsak artış oranı yüzde yüz iken, seneye de 300 liraya almaya başladığımızda son fiyatı üzerinden yüzde elli artış olacak. Ocakları yakan pahalılık, bu seyirde devam ederse çok Ocak yakacak gibi görünüyor.

Yabancı bir bakanla olan hatırasını anlatan Bakan Nebati “Yabancı ülkenin bir bakanıyla sohbet ediyoruz; ‘sizin enflasyon çok yüksek’ dedi ben de doğru dedim. Biz bununla mücadele edeceğiz, bunu çözeceğiz, kararlıyız ama bakın ben bu enflasyonla sokağa çıkabiliyorum. Siz yüzde 10’luk enflasyonla sokağa çıkamıyorsunuz” demiş. Açıklamadaki ülke hangisidir, söz konusu bakan ne bakanıdır gibi teferruatları atladığı için bilmiyoruz haliyle. Kim olduğunu bilsem, sayın Nebati’nin adına şu şarkıyı o bakana aktarmak isterdim halbuki:

“Başın öne eğilmesin
Aldırma Bakan aldırma
Saklandığın duyulmasın
Aldırma Bakan aldırma

Enflasyon azgın canavar
Gelir kapılarını yalar
Beni ışıltı oyalar
Aldırma Bakan aldırma

Ekonomi kalkınca şaha
Önce bir şükret Allah'a
Görecek günler var daha
Aldırma Bakan aldırma”

Büyüleyen gözleri ile ışıl ışıl bakan ve reise sevdalanmış yüreklere damla damla akan Nebati bakan ise sokağa çıkmakla kalmayıp, sokaktaki vatandaşın gözlerinden ne dediğini anlayabiliyormuş. İlahi, sayın bakan, bana yıllar öncesinin bir bulaşık deterjanı reklamını hatırlattınız: “Yakalayın yeşil ışığı, hesaplı parlak bulaşığı” diye bir şarkısı vardı. Deterjan kutusunun içinden saçılan yeşil ışık ortalıkta kir-bulaşık bırakmıyordu.

Nebati’nin enflasyonla mücadelesini gören yabancılar yine nostaljik başka bir deterjan reklamındaki gibi soracaklardır eminim:

Yabancılar: Dağ gibi enflasyon...(arka plan sesi wıt wıt wıt)
Nebati: Bunu ben indirdim. (wıt wıt wıt)
Yabancılar: Nasıl becerdin?
Nebati: Bira bakışla canım bir bakışla, bir bakışla canım bir bakışla...

“Olur mu hiç öyle şey, ekonomi dediğin hesap ister, bakışla gözle düzelecek şey mi?” dediğinizi duyar gibiyim. Bu iddialara Nebati Bey’in cevabı hazır:Zaten ekonomi, rakam işi değil, Erdoğan’ın verdiği güvenmiş. “Vatandaş beni gördüğü zaman aslında Recep Tayyip Erdoğan’ı görüyor” sözüyle Erdoğan’a iyilik mi ediyor çok emin değilim. Sanki alttan alta “bana suç bulup durmayın, ekonomi yönetiminde bütün ipler Erdoğan’da, bir diyeceğiniz varsa ona söyleyin” diyormuş gibi geldi bana ama hayırlısı diyelim...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/yere-bakan-ve-ocak-yakan-enflasyon_568089

İçimizdeki Üç Harfliler

 

İçimizdeki üç harfliler
İbrahim Özdabak Karikatürü

Bizim dışımızdaki dünya çok zor zamanlardan geçiyor: ABD’de işler kötü, FED faiz artırdı. Laf dinlemiyorlar ki...

Faizin sebep, enflasyonun sonuç olduğunu görecekler yakında. Neyse, uyandırmayalım da uğraşsınlar. AB iflasın eşiğinde, dağılması an meselesi. Fransa enflasyonla baş edemiyor, % 7 enflasyon yüzünden her şeyin fiyatı yedi katına çıkmış. İngiltere’de raflar boşalmış, insanlar yiyecek ve ilaç bulamıyor. Almanya deseniz, altı Alman’dan biri aç yatıyor. Rusya savaşta, kendi başının derdine yanmış, Emirlikler, Suudiler bizim saraya gelmek için sıraya girmiş...

Daha önce, bir fakir görevde olduğu sürece dik durduğumuz Mavi Marmara, Rus uçağının düşürülmesi, Deniz Yücel ve Rahip Brunson davalarındaki gibi, memleketimizde katledilen Cemal  Kaşıkçı davasında da dik durduk. Ne demişler “keser, döner, swap döner...” Suçluları bulma söz verdiler, biz de mahkeme dosyasını onlara devrettik ve davayı düşürdük.

Kısaca, bizim ekonomimize saldırıp zayıf düşürecek, siyaseten üzerimizde baskı kuracak veya askeri gücü ile bize gözdağı verecek bir ülke kalmadı. Bunları ben demiyorum tabi, iktidar ve ona yakın “medyalama” işi yapan kişilerin ifadeleri aşağı yukarı böyle.

Madem artık dış güç kalmadı, biz de içimize bakalım. İçimizdeki şerleri bulmak ve çıkarmak öyle basit değil tabii! Vatandaşın biri, CİMER’e bir şikayette bulunmuş mesela... Bakanlık, valilik, kaymakamlık ve belediye kurumlarının hepsi teyakkuza geçmiş ve soruşturma başlatılmış. Kadıköy Belediyesi’nin ücretsiz dağıttığı çorbaların içinde çip olduğu, o çip sayesinde kendisini uzaktan kontrol ederek, hiç tasvip etmediği terör örgütleri lehine kendisine gösteriler yaptırıldığı ve sloganlar attırıldığı yer alıyormuş şikayette. Bu iddia doğruysa, o çipler sayesinde seçimlerde istedikleri oyu alabilecekken neden böyle alengirli işlere girerler, anlamıyorum. Muhtemelen akıllarına gelmemiştir. Neyse, siz de çaktırmayın durumu.

Çip, içimize yerleşmiş üç harfli zararlıların sadece bir tanesi. CDS, dış, güç, USD, EUR, kısaca kur, zam... Hepsi ülkemizin içinden çıkarmamız gereken üç harfliler... Paramız olmuş pul, pul da üç harfli. Zenginleşebilmek için “BOR” ve “GAZ” çıkarmamız lazım. “Turkish Airlines” ifadesi, daha önce hiç dikkatinizi çekti mi? Okunuşuna dikkat: Türkî şer layns! Üç harfli ve şerli şer kelimesi çıktı, Türkiye Havayolları oldu.

Ülkemizde enflasyon yok biliyorsunuz, pahalılık var. Pahalılığın tek sebebi ise, o indirimli saatte olasıca üç harfli marketler! Bu üç harflileri tamamen kapatmak kolay olmasa da şehirlerin dışına çıkarmak elzemdir. 

Bütün üç harflileri tek seansta çıkarabilirim. İsteyen gelir, çipsiz çayımı ve çorbamı içer, başka da bir şey istemem. Şimdi, lütfen ayaktakiler otursun, oturanlar uzansın, uzananlar da hareket etmesin. Bayılmalar falan olabilir çünkü. Hazırsanız başlıyorum: Soldan sağa, 1. Eski dilde su... (Afedersiniz, yanlış başladım...) Yukarıdan aşağıya 1. İri taneli bezelye – Amerikan pamuğu – Gümüşbalığı... 

Çok özür dilerim, hatlar karıştı yine... Neyse, önden arkaya doğru saçlarınızı atın, hümana ve hümanayla birlikte, donaaaat, donat! Zuzula ve Babazula’ya karşı, aşağıdan yukarıya, Reagan’lardan Ronald’a, Trump’lardan Donald’a karşı, donaaaaaat donat! Afarite karşı, aforizmaya karşı, Fransuva Mitterand’a karşı kruvasaaaaan, kruvasan...!

Not: Şekeri olanlar donat ve kruvasan almasalar daha iyi olur.

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/icimizdeki-uc-harfliler_566025

Fiilîyasyon

 

Fiilîyasyon
Yiğit Özgür Karikatürü

Yüksek enflasyondan şikayet edenlere, ekonominin en tepesinden bir müjde geldi: Zannedildildiği gibi enflasyon yokmuş, fiilî pahalılık varmış...

Bir şey söyleyeyim mi? Başımıza ne geldiyse bu "fiilî"lerden geldi. Vaktiyle, çok yakmasın diye “fiiloresan” lamba takıldı ülkeye. Kutusunda “beyaz ışık verir” yazmasına rağmen fiilî olarak turuncu ışık yayıyor. Gördüğü halde inkar edenler “İnfiilak” ettikten sonra anlayacak muhtemelen...

Fiiliozof bir arkadaş vardı. “Fiilî durumu anayasaya uyduralım” dedi. Ondan kısa bir süre önce çatı aday çıkaran bu fiiliozofa dilbilgisindeki “fiilde çatı” konusunu hatırlatmıştık. Dilbilgisi ve fiilden bahsetmişken aklıma geldi; fiilimsi diye bir şey de vardır. Fiil kökünden geldiği halde, isim haliyle cümlede bulunur. İsmen vardır bunlar, fiilen yoktur. Anayasamız gibi, değil mi?

***

Kadeve’den büyük fiil var demişler. “Vergi deme, verginin de üstünden hesaplanan bir vergi vardır.” Fiilî vergiler tepişirken olan işçimenlere oluyor ne yazık ki... Sefiiller’i oynuyorlar ama çıkmadık Jean Valjean’dan ümit kesilmez demişler.

Fiildişi kulelerinde oturanlar ise ihaleden ihaleye koşuyorlar. İhalelere bakıyorsunuz, her şey kanuni kılıflara uygun hazırlanıyor. Belgeler-melgeler, onaylar-onbiraylar, hepsi tamam... Fiilîler görünmeye başlayınca hortumlar ortaya çıkıyor. Ne büyük hortumları var bu fiilîlerin... Aldıkları ihalelerin finansmanı için ceplerinden para çıkmıyormuş. Hep kredi çekiyorlarmış. Ee, hazine gibi “kefiili” bulmuşken, neden borçlanmasınlar ki?

Fiilîlerden şikayet eden vatandaşların seslerini tepeye ulaştırmayanlar varmış. Sesimizi duyurmak için şöyle desek ulaşır mı acaba: “Biz ahali olarak bu fiilîleri çok sevdik, ferman buyursanız da sayıları artsa...”

***

“Ekonomimiz kanatlandı, memleketçe uçtuk, ayaklarımız yere değmiyor” gibi sözler artık halkımızı tatmin etmiyor olacak ki, iktidarımız fiilî olarak fezaya çıkmaya karar verdi. Çıkan ülkelerden ne eksiğimiz var, onların Neil Armstrong’ları varsa bizim de Ayşe’miz, Fatma’mız var. Türküsü bile yapılmış: “Ayşe, Fatma, Hayriye, haydi çifte roketliye...”

TUA Başkanı Serdar Hüseyin Yıldırım "Uzaya Türk mutfağından bir şeyler götürülebilir. Hatta uzay yolcumuz orada bulunanlara da bundan ikram edilebilir" demiş. “İlahi başkan, NASA var NASA, sana bana ne oluyor?” derlerse ne yaparız bilmiyorum.

Öyle her istenen yemek götürülebiliyorsa çok iyi. İşi kazanca dönüştürebiliriz. Uzayda gün yaparız, kısır, mercimek köftesi, börek falan... Komşu gezegen ve galaksilerden uzay ahalisini çağırırız, yiyen herkesten bir çeyrek altın aldık mı tamamdır, al sana uzay madenciliği! Para bize şimdi lazım, bir sonraki güne kim öle, kim kala...

Uzaya çıkacak yolcumuzun kıyafetinin maliyeti, bizim uzay araştırmaları için ayırdığımız bütçeden fazlaymış diyorlar. İnşallah Elon Musk bize bir kolaylık yapar da, “geldikten sonra, takılan altınlarla ödemesini yaparız” teklifini kabul eder.

Şöyle bir şey olur mu acaba:

"Aynı menzile ulaşmak için aynı kıyafeti giydik, hamdolsun..."

"Astronotumuzun kıyafetindeki hava uzaya sızmış, buna kargalar güler!"

“Uzay hasrettir. Yolculuğun bedeli çok ağırdır. Biz, uzayda olup, şu vatan topraklarının hasreti içerisinde olanları aramızda görmek istiyoruz. Diyoruz ki, bu sıla hasreti artık bitmelidir, bitsin istiyoruz.”

(Çok geçmeden...)

“Paralel evren yapılanmacısı bunlar!”

“Roketin üstü ihanet, ortası ticaret, altı ise ibadettir”

"Bu bir rokeTÖ kalkışmasıdır!"

Ne de olsa, biz bu fiilimi daha daha önce de gördük. Hatta fiilmin müziklerini de, Fiilormani Orkestrası ile meşhur biri yapmıştı...

Link: 

“Cumhurbaşkanımızın talimatıyla...”

 


Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denilen ve dünya üzerinde emsali bulunmayan yönetim şekline geçtiğimizden beri duymaya alıştığımız bir kalıp var: “Cumhurbaşkanı’mızın talimatıyla...” Büyüğünden küçüğüne her hükümet görevlisi, görevi gereği yapması gereken işler hakkında bilgi verirken, yapacağı işleri sayarken sözlerine bununla başlıyor. Deprem yerine yardıma gidenlerden, yangın söndürmeye gidenlere, tesis açılışı yapanlardan, halka müjdeler açıklayacak kişilere kadar pek çok kişiden duyuyoruz. Saraya şirin görünmek için mi, yapılacak işin sorumluluğunu üzerine almamak için mi, yoksa her ikisinin karışımı bir motivasyon mu söz konusudur bilemiyoruz.

Dediklerinde samimilerse ve görev tanımları gereği ifa etmeleri gereken rutin işleri için bile talimat alıyorlarsa çok fena. Onlarca bakanlık, yüzlerce müsteşarlık, 81 il ve bine yakın ilçe teşkilatı var. Her birine yapacağı işler için talimat hazırlama işi için en az 1500 çekirdeklik kafa işlemcisi lazım. Daha partinin MKYK, disiplin ve benzeri kurullarını saymadım bile. Talimatları uygulayanların yerlerine, sadece emirle hareket eden robotlar konulsa aynı işi yapar. Yok, böyle değil de, Cumhurbaşkanı’nı ümmetin her derdiyle alakadar gibi göstermek için bunu söylüyor olabilirler. O zaman da yaptıkları işlerde kötü sonuçlar çıkması riskinin farkındalar mı acaba?

Belki de “talimat” maskesinin arkasına sığınıp yaptığı işlerde “la yüs’el” olmak isteyenler vardır. Nitekim,  gerçek bir hayat hikayesinden alınmış, 2017 yapımı Der Hauptmann/Yüzbaşı isimli bir filmde 2. Dünya Savaşı sonlarında Alman ordusundan kaçmakta olan bir er, yolda bulduğu yüzbaşı kıyafetlerini giydikten sonra kontrolsüz bir şekilde güç kullanmaya başlar. Etrafa, doğrudan Führer’den aldığı talimatları uyguladığını söyler, tutuklu askerleri katliama tabi tutar.

Talimat işi aslında çok iyi. Düşünsenize, bir talimatla işsizliği indiriyorsunuz, başka bir talimatla enflasyonu. Keza, döviz kurlarını da talimatla frenleyip, faizi de indirebiliyorsunuz. Adeta “rent e kar”la alınmış bir değnek var, o değnekle René Descartes gibi “düşürüyorum, öyleyse varım” diyorsunuz. Yabancı sermayenin ülkeden kaçtığı, merkez bankası döviz rezervlerinin eridiği, yerli paranın değerinin gün geçtikçe eridiği, kiraların katlandığı, benzin, elektrik ve doğal gazın zamlandığı, fiyatı dövize bağlı ithal yem, ilaç ve hammaddelerin maliyetlerinin arttığı, köprü ve otoyolların ücretlerinin resmi enflasyon rakamlarının çok üstünde bir oranda güncellendiği bir yerde marketler fiyat indirme talimatını “düşürüyorum öyleyse kârım” diyerek karşılar mı bilmem...

En temel gıda maddelerinin bile artan fiyatları vatandaşı ciddi sıkıntılara soktu. Ülkenin bu duruma gelmesinde sadece bankalar, marketler, aracılar ve dış güçler mi sorumlu? Sermaye kaçtığı için paranın maliyeti artıyor, bankalar parayı kıstığı için yatırımlar yapılmayıp istihdam azalıyor, aracılar kârını şişiriyor, marketler aralarında anlaşıp fiyatları yükseltiyor, öyle mi? Ülkenin demokrasi, hürriyet, şeffaflık ve liyakat gibi endekslerini düşürüp yabancı yatırımcıyı kaçırtan kim? Bütün sermayeyi betona gömen, ithal tüketimi teşvik edip üretimi ve ihracatı bitiren, yerli paranın değerini düşüren kötü ekonomi yönetiminin hiç mi suçu yok? Meselenin özüne odaklanmadan sadece sonuca bakıp hüküm vermek, kurşun yarasından ölmüş biri için “iç organlar kendilerini koruyup kan kaybını durdursalar ölüm olmazdı” demek gibi bir şey...

Halka ucuz ekmek ve bedava süt dağıtımı yapmak isteyen belediyeleri engellemek isteyen devlet, yükselen gıda fiyatlarının ateşini söndürmek için PTT aracılığıyla yağ satışı yapacakmış. Bildiğim kadarıyla PTT’nin online satış yaptığı bir kanalı zaten vardı, yani yeni bir şey değil. Yağlar ne kadar ucuz olacak ve nasıl temin edilecek onu şimdilik bilmiyoruz. Normal zamanında kargo teslimatlarında sıkıntılar yaşatan PTT, ucuz yağ sebebiyle artacak olan teslimatları nasıl yapacak, merak ediyorum. 

Bir internet ticaret sitesi aracılığıyla siparişini verdiğim bir ürün, 23 Aralık 2020 tarihinde Sakarya’dan PTT Kargo’ya verilmiş, ertesi günü İstanbul’a ulaştığı halde, adresime teslimi 8 Ocak 2021 tarihinde müyesser olabilmişti. Konuyu Jules Verne’nin “Seksen Günde Devr-i Alem” hikayesiyle bağdaştıran bir şikayet metnini şahsi blog sayfamda yayınladıktan sonra Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’ndan bir yetkili (bakan danışmanı olduğunu söylemişti), sağolsun, bana ulaştı ve PTT Kargo adına özür diledi. Bu arada, bedava dağıtılacağı söylendiği zamanlarda PTT’den maske siparişi vermiştim ancak hala gelmedi! Ucuz yağ siparişi verecekler bir daha düşünsün derim...

Link:  https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/cumhurbaskani-mizin-talimatiyla_536148

Öne Çıkan Yayın

Siya-Nur

Siya-Nur     Ülkemizde maddi felaketler, yetkili şahısların kendileriyle olan etkileşimine göre ikiye ayrılır: İlk kısım, üzerinden mağd...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: