Bu Blogda Ara

Arşiv

programlama etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
programlama etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Yerli ve Milli Yapay Zekâ: Sull-e

 

Yerli ve Milli Yapay Zekâ: Sull-e

Gün geçmiyor ki, yeni bir yapay zekâ modeli çıkmasın. Şarkı, şiir yazanı mı dersiniz, gazete köşe yazısı çıkaranı mı tercih edersiniz, size kalmış. ChatGPT isimli yapay zeka ile sohbet edebiliyorsunuz. Aklınıza gelen her soruyu sorabilirsiniz. Tıptan avukatlığa, dilekçe yazmaktan bilgisayar programı için kod yazmaya kadar pek çok soruya cevap veriyor. Dil öğrenme modeli olarak geliştirildiği için çeviri yapmak için kullananlar da var, ödev konularını araştırmak için kendisinden faydalananlar da. Klasik arama motorlarının sonuçları onun yanında çok ilkel kalıyor. Denemek isteyenler için şimdilik ücretsiz olduğunu ve https://chat.openai.com adresinden ulaşılabildiğini hatırlatalım

Dall-e isimli model yazılı olarak anlattığınız şeyi resimlere dönüştürüyor. Değme sanatçılara taş çıkartacak kadar başarılı çalışmaları var. Bu modeli kullanabilmek için cüz’i bir ücret ödemek gerekiyor.

Microsoft, Vall-e isimli yeni bir yapay zekâ modelini tanıttı. Bir insanın konuşmasından 3 saniyelik bir kısmını dinlemesi, o sesi taklit edebilmesi için yeterli. Kendisine verilen bir metni, öğrendiği bir sesle, tonlamasına dikkat ederek okuyabiliyor. Yakında, sansasyonel olabilecek kayıtları ortaya çıkan meşhur kişiler “Vall-e de Bill-e de ben değilem, yapay zekâ taklidimi yapay!” diyebilir. Deep-fake ile bir videoda yer alan görüntüleri yapay sinir ağları kullanarak başkasına ait görüntülerle değiştirmek mümkün. Sesler de Vall-e’den gelirse, bir görüntünün gerçek olduğunu nasıl anlayacağız, bilemiyorum.

Yerli ve millî bir yapay zekâmız olsa, muhtemelen adı “Sull-e” olurdu. (Sull kelimesi ingilizce somurtmak, surat asmak anlamına geliyor. “Çatık kaş, hükümet dedikleri zat” mısrasını hatırlatıyor) Bir de okunuşu, “sallıyor” kelimesinin bazı yörelerimizde söylenme şekli olan “salliy” ile aynı. Vatandaşın hükümet işleriyle alakalı bütün sorularına cevap verme modeli olacak. Düşünsenize, işsizlik, büyüme veya enflasyon oranlarını mı merak ettiniz, Sull-e... Gelecekte neler yapacaksınız diye mi sordunuz, hemen Sull-e! Ne müthiş bir model... Bir kemik bir veri tabanına uygulamayı anlatırken “Allahumme salli’den geliyor adı” demeye de uygun, daha ne olsun?

Tahminimce, Sull-e uygulaması “C-Şark” programlama diliyle ve “Object Oriented/nesne yönelimli” bir yaklaşımla kodlanacaktır. İktidarımız nerede obje varsa oraya yönelmeyi pek sevmektedir zira. Object Oriented programlamada, dört temel kavram vardır: Abstraction/soyutlama, encapsulation/sarma, inheritence/kalıtım ve polymorphism/çok biçimlilik.

Object Oriented siyaset sınıfsal ayrımlara dayanmaktadır. Dini yapıya, etnik yapıya, gelir durumuna göre toplumu sınıflara ayırmak mümkündür. Hiçbir şey yapılamıyorsa onlar-bizler diye iki sınıf, varsayılan olarak tanımlı gelmektedir. Üst sınıflar soyutlanmış bir şekilde durur.

Her sınıfın kendisine has tanımlanmış özellikleri vardır. Bu özelliklerden umuma açık olanlar olduğu gibi, sadece o sınıf içerisinde olanların erişebildiği imtiyazlar olabilir. Access modifier/erişim değiştirici tabirlerle ifade edildiğinde “public” genel erişim, “private” ise sadece sınıf içi erişim anlamına gelir. Yağlı ballı maaşlar, makam-mevkiler ve ihaleler için genelde “private” AKses modifieri kullanılmaktadır.

Bir üst sınıfta tanımlanmış olan bütün özellikler, o sınıftan türetilmiş alt sınıflara da olduğu gibi geçer. Üst kademeden tutun, vali, kaymakama ve daha alt derecede yöneticilere kadar hepsinin aynı davranış kalıplarına sahip olduklarını görebilirsiniz. Liyakat arayışında bulunmadan bütün akrabalarını kurumda değişik mevkilere yerleştirme, makam odalarının tefrişindeki lüks ve gösteriş, kendine özel banyo ve tuvaletler, makam araçlarında tercih edilen pahalı araçlar gibi şatafat ve israfa katılım konusunda kalıtım özelliğinin doğru çalıştığı görülebilir.

Dün, bir üst perdeden söylediği sözü bugün değiştirme, farklı ortam veya zamanda işine geldiği gibi kendi özelliklerini ve sözlerini eğip bükebilme özelliği de çok biçimliliğe örnektir.

Bir sınıftan bir nesne oluşturulacağı zaman Constructor/İnşa edici, inşaatçı metotlar devreye girer. Daha da uzatmaya gerek yok, Sull-e uygulamasını geliştirmek için daha uygun araç, platform ve yaklaşım tavsiye edebilecekler için tekliflere hazır olduğumuzu belirtmek isterim.

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/yerli-ve-milli-yapay-zeka-sull-e_576299

AKgoritma


Akgoritma

Algoritma denilen şey, şu anda Türkiye’de açılması yasak olan ancak benim de farklı yollar kullanarak erişebildiğim Wikipedia’da şöyle tanımlanmıştır: “Belli bir problemi çözmek veya belirli bir amaca ulaşmak için tasarlanan yol. Matematikte ve bilgisayar biliminde bir işi yapmak için tanımlanan, bir başlangıç durumundan başladığında, açıkça belirlenmiş bir son durumunda sonlanan, sonlu işlemler kümesidir” Bilgisayar programları geliştirilirken önce adım adım yapılacak işlemleri tanımlayan bir algoritma belirlenir. İşlemlerin sırası çok önemlidir, aksi takdirde arzulanan sonuca ulaşılamayabilir. 

Partilerinin veya reislerinin siyasi menfaatlerini azami seviyede tutmak için AKP’nin yöneticileri, parti üyeleri, bürokratları, memurları, gazetecileri, yazarları, trolleri ve kısaca bütün partinin heyet-i mecmuasının, dünyaya bakışı ve olayları yorumlaması ve onlara tepki vermesini temsil eden algoritmaya “AKgoritma” diyebiliriz. Daha doğrusu, algoritmanın sahipleri herhalde öyle derdi diye tahmin ediyorum. Uzun sürelere yayılmış planlamalardan çok fonksiyonaliteye ve hızlı değişime ayak uydurmaya dayanan Agile (Çevik) Yaklaşım ile geliştirildiği söylenen AKgoritma’nın, rüzgar nereden eserse oraya savrulmasına ve “taktik maktik yok, bam bam bam” şeklinde ilerleyen yapısına bakılırsa daha çok AKile Yaklaşım’a yakın olduğu söylenebilir. 

AKgoritma, göründüğü kadarıyla şöyledir: 

Adım 1: Gündeme gelen konu/olay/kişi hakkında sakın aklına ilk gelen şeyi söyleme.
Adım 2: Reisin bununla ilgili bir açıklaması olup olmadığını kontrol et.
Adım 2.1: Varsa ve tekse al, tek değilse içlerinden en yeni tarihli olanı al, diğerlerini unut.
Adım 2.1.1:  Açıklamayı destekleyici argümanlar bul.
Adım 2.1.2: Muhalefeti hainlik ve teröristlikle suçla, Adım 4’e git.
Adım 2.2: Yoksa, Kübler-Ross modeli olarak bilinen, insanları derinden üzecek haberlerin kabullenim aşamalarından geç:
Adım 2.2.1-İnkar: Konu/olay/kişiyi inkar et, olmadı hiç bahsetme, kimseye bahsettirmemeye çalış. Yapabiliyorsan küçümse ve alay et. İflas eden şirketleri, atanamadığı için kendini öldüren öğretmen adaylarını, bankaların önünde kendini yakmaya çalışan çiftçileri, çocuğuna pantolon alamadığı için bunalıma girip intihar eden adam haberlerini görme mesela... Krizi inkar et, israfı inkar et,  “Fark etmek yasaktır” manasında, üstü çizili bir F harfi bulunan tabelalar as etrafa...
Adım 2.2.2-Öfke: Baktın, inkar ettiğin haberler bir şekilde duyuldu ve konuşuluyor, hemen konuyu büyük resime, olayı dış güçlere, kişiyi terör örgütlerine bağla. Pantolon alamadığı için intihar eden adamın haberini yapan adamı gözaltına al, Rize'de "Kesilen asırlık çınar" haberini yapan gazeteciyi ifadeye çağır.
Adım 2.2.3-Pazarlık: “Harun olmaya gediler, Karun oldular, İsrail’in trenine vagon oldular”, “altı ayda haşadını çıkarırım, Telekom’un hesabını sormazsam namerdim”, “Bizans dahi duruşuyla bugün birçok AKP'liden daha millîdir” gibi sözleri sarf etseler de insanlarla pazarlık yap. Bir de baktın saflarına katılmışlar...
Adım 2.2.4-Depresyon: Çok fena, buraya hiç girme, ne yap sen biliyon mu, hemen Adım 5’e...
Adım 2.2.5-Kabullenme: Bu adım şeklen var da, bir önceki adım şartsız şurtsuz doğrudan Adım 5’e yönlendirdiği için mantıken ve fiilen buraya hiç uğramayacaksın. İstediğin adıma git, burada kalma da...
Adım 3: Reis bir önce söylediğinin tam tersini söyler ya da yaparsa şaşırma. Misal, ekonomik krizin rahiple hiç ilgisi olmadığını söyleyebilir. Bak, bir cümlede iki dönüş: birincisi ekonomik krizin kabulü, ikincisi bunun sebebinin rahip olmadığı. ABD’nin üst akıl olduğu, en büyük terör destekçisi olduğu ilan edilmişken, ekonomi yönetiminin denetimi ve danışmanlığı ABD’lilere teslim edilebilir. Ayaklar altına alınan milliyetçilik baş üstüne, yükselmeyecek denilen dolar beş üstüne çıkabilir. Dur, kafan karışmasın hemen Adım 2.1.1’e git.
Adım 4: Tebaadan olup Adım 1’e uymayan, ya da Adım 2.1’deki en yeni tarihli açıklamayı almayanları linç et.
Adım 5: Reisin en doğrusunu bildiğini idrak et, kendisine minnettar ol.

Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/akgoritma_474427

Madam, I'moji


Tarihi başlattığı kabul edilen yazının ilk formunun, mağara duvarlarına “çizilen” yazılar olduğu söylenir. Etkileşim içerisinde olunan çevre dar, ihtiyaçlar da sınırlı sayıda olup (beslenme, düşmanlardan korunma, barınma ve kişisel temizlik gibi) bugüne nazaran çok daha kısıtlı bir çerçeveye oturduğu için, o zamanlarda yaşayan insanların duygu ve düşüncelerinin, bugünküne oranla muhtemelen daha sade olduğunu söyleyebiliriz. Sade düşünceleri ifade etmek için de sade figürler yeterli geliyordu herhalde.


Bir insanın hayat dönemlerine benzer gelişmeler kaydeden insanlık, zamanla çizgileri aşıp seslerin simgelerini standartlaştırdı ve alfabeleri oluşturdu, yazı yazmaya başladı. Yazdıkça kendini geliştirdi ve kendini geliştirdikçe yazdı. Kâğıt üstüne yazılmayan bilgileri su üzerine yazılmış gibi kabul etti. Neticede “hafıza-i beşer nisyanla malül” idi ve bütün önemli kayıtlar yazılı hâlde saklanmaya başladı. Söz uçar, ama yazı kalırdı.

İnsanlığa gönderilen İlahî hitaplar, kitaplar şeklinde geldi. Her peygamberin bir mucizesi vardır, ilk insan ve ilk peygamber olan Hz. Âdem’in (as) bir mucizesi de kendisine isimlerin öğretilmiş olmasıydı. Meleklere karşı üstünlüğün göstergesi olarak Allah (cc), Hz. Âdem’e (as) eşyanın isimlerini saymasını buyurdu. “İsimlerin öğretilmesi” ve “Eşyanın isimlerini saymak” olarak ifade edilen bu mu’cizenin anlamını müfessirler şöyle açıklamaktadır:
  1. Canlı-cansız bütün varlıkların isimlerinin öğretilmesi.
  2. Konuşma dilleri ve kavramların öğretilmesi.
  3. Esma-i İlahiye’nin öğretilmesi.
Bediüzzaman da bu konuda, “şahs-ı Âdem’e tâlim-i esmâ ünvânıyla, nev-i benîàdem’e ilham olunan bütün ulûm ve fünûnun tâlimini ifade eder” (25. Söz) cümlesiyle aslında bütün ilim ve fenlerin öğrenimini kapsadığını ifade eder. Nesnelere tek tek isim vermek, ardından nesnelerin etkileşimini isimlendirmek, nesneler ve etkileşimlerden meydana gelen aksiyonlara isim vermek, aksiyonların başka aksiyon ve nesnelerle etkileşimini gözlemleyip yeni isimler vermek… Sonuçta, verilen her bir isim bir bilgidir ve bilgilerin toplamı bilim dediğimiz şeyi meydana getirir.

Bana göre, Hz Âdem’in (as) eşyanın isimlerini sayma mu’cizesinin çağımızda müşahede ettiğimiz en belirgin örneklerinden biri, bilgisayar bilimidir. Elektronik devreler üzerinde taşınan elektrik sinyallerinin varlığını “1” ve yokluğunu “0” olarak isimlendirmek, sinyaller dizisini sayısal bir veri olarak taşımak, bu verilerden işlemci komutları tanımlamak, komutlar dizisinden yordamlar oluşturmak, insanlar için anlamsız harf ve rakamlardan oluşan sevimsiz makine kodlarının oluşturduğu yordamları insan diline yaklaştırmak için derleyiciler vasıtasıyla bunları anlamlı kelimelerden oluşan komutlar hâline getirmek ve bu saydıklarımızın milyonlarcasını yapıp belirli bir düzen içerisinde saklamak ve istendiğinde çağırmak, bilgisayarın temelini oluşturur. Programlama dersine ilk başlayanların C programlama dilinde yazıp çalıştırdıkları printf (“Hello World!”) (ekrana “merhaba dünya!” yazmaya yarayan kod parçası) komutunun arkasında kaç tane sanal tanımlama ve isimlendirme çıktı!

Kelimeleri, isimleri ve bilgileri saya saya, oldukça üst seviyeye taşıdığımız teknolojiler gelişti, ancak zamanla iletişim biçimlerimiz de değişmeye başladı. Sokaklardan televizyonlara, kafamızı çevirdiğimiz her yerde görsel uyarıcılar bombardımanına tutuluyoruz. Eskiden sözler senet kabul edilirken, artık “caps, or didn’t happen” diyen bir nesil oluştu. Yazı okumak, hele de biraz uzunsa, çok sıkıcı geliyor genç insanlara. Okumayı terk edenler, yazmanın kıyısından bile geçmiyor.  Sezen Aksu’nun “eyvah, şiirler azalmış, günümüz perişan, yanıyor içimizdeki koskoca orman” dizelerini hatırlatırcasına kelimeler tükeniyor yavaş yavaş. Duygular, düşünceler ve kısaca isimler tükeniyor, kaybolan kelimelerle birlikte. İsimler ki, âdemoğlunu diğer canlılardan üstün kılandır. İptidaî zamanların mağara resimlerini andırmıyor mu, standart çizimlerden oluşan şekillerle haberleşme biçimi? Metin arasına bir-iki tane emoji sıkıştırmak neyse de, bütün mesajlaşmalarını resim yollayarak yapan insanlar var ve bu trend gün geçtikçe artıyor. Ecnebiler, Âdem babamızın Havva annemizle ilk karşılaşma anında kendini, tersten okunuşu da aynı olan “Madam, I’m Adam” ifadesiyle takdim ettiğine inanıyor. Günümüz âdemoğulları için güncelleme yapılacak olursa “Madam, I’moji”  denecek herhâlde.
Ne demişler, “üslub-u beyan, aynıyle insan…”
Link: http://www.gencyorum.com.tr/madam-imoji/

Öne Çıkan Yayın

Siya-Nur

Siya-Nur     Ülkemizde maddi felaketler, yetkili şahısların kendileriyle olan etkileşimine göre ikiye ayrılır: İlk kısım, üzerinden mağd...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: