Bu Blogda Ara

Arşiv

referandum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
referandum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Atı Alan Üsküdar'ı Geçti

Filmlerden aşina olduğumuz bir sahne vardır; yolun çetin tabiat şartlarına sahip kısmına gelince, rehber yolculara dönerek şöyle bir cümle kurar: “Yolun bundan sonraki kısmına katırlarla devam edeceğiz!”
 
Bu cümle, yolcular için çok anlam ifade eder. Öncelikle o zamana kadar tramvay, belediye otobüsü ve hususî minibüs gibi katırlara nispeten çok daha konforlu sayılabilecek ulaşım çeşitleri ile seyahat imkânı sona ermiştir.

Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Meselâ yolun bundan sonrasında, yolda karşılaşabilecekleri diğer canlıların uymak zorunda olduğu trafik kuralları olmayacaktır. Tabiî yaban hayatının görünen kuralları uygulanacaktır. Güçlü olan, hızlı olan, direnci yüksek yolcular yola devam edebilecektir. Fizikî kondisyon gerektiren aktivitelerle bolca karşılaşabileceklerdir çünkü…

Kilometre ve yön belirten tabelâlar ya da uyarıcı levhalar bulunmayacaktır. Rehberin insafı ve irfanı, tek yol gösterici ve uyarıcı olacaktır. Nerede konaklanır, nerede en iyi barınılır, hangi örümcek ve güvercin ikilisi dosttur, hangisi ispiyoncudur gibi soruların cevaplarını sadece rehber bilmektedir. Yolcu kafilesi ünsiyet edebileceği başka insanları çevresinde bulamayacaktır. Arada sırada karşılaşacakları küçük dağ köyleri haricinde kendilerine dost olacak insanlar bulamayacaklardır ki muhtemelen katırları da terk etmek zorunda kalacakları bir noktadan sonra yalnızlık içlerine kadar işleyecektir.

Meskûn mahal olan şehirlerden çıkılmıştır. Şehirde ihtiyaç duyulan her türlü yiyecek ve giyeceği parası mukabilinde satın alabilen yolcular artık ekmeği taştan çıkarmak zorunda kalacaklardır. Gerektiğinde zararlı mı zararsız mı olduğu konusunda fikirleri olmadığı bir otu yiyecek, gerektiğinde benim çok hassas bir bünyem olduğu ve çabukça midem bulandığı için şimdi burada zikredemeyeceğim hayvanları yakalayıp pişirecek veya pişirmeden… (tövbe estağfurullah, yazarken bile iğrendim. Sizlerden de özür diliyorum, mecbur kalmasam bahsetmezdim.)
Yol büyük bir ihtimalle gittikçe sarplaşacak, yüksek tepelere doğru tırmanılacaktır. Böyle yollara alışık olmayan yolcularda, yükseklikle birlikte düşen hava basıncını dengelemek için altta kalmayan iç basınç da durumu dengeleme isteği duyacak, vücut kandaki oksijen miktarını hemen yükseltmek isteyecek ve fakat bu denli hızlı değişimlere ayak uydurmakta zorlanınca tansiyon problemleri baş gösterecektir. Kimi tansiyonlar düşecek, kimi tansiyonlar yükselecektir. Yol esnasında düşmeler ve çarpmalar çokça yaşanacağından kırık-çıkık da bolca görülecektir. En hekim kişinin rehber olacağı varsayılacaktır.

Temizlik ve ısınma için bir şeyler yakmaları gerekecek, tezek de toplayıp yakabileceklerdir icab ederse…
***
YSK, yaklaşık olarak iki ay önce referandum duyurusu yaptı.
Takvimler 16 Nisan 2017’yi gösterdiğinde de, kendisine “at oyunu” denen vatandaş üzerine düşeni yaptı. Sonuç ne mi oldu, atı alan Üsküdar’ı geçti. Anlaşılan, tramvaylıktan ata dönüşen demokrasi Üsküdar’ı geçti, hızla şehirden uzaklaşıyor… Yolun bundan sonraki kısmına katırlarla mı devam edeceğiz, şimdilik bilemiyoruz!
Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/ati-alan-uskudar-i-gecti_429591

Fesih-Fetih

Referandum tarihi olan 16 Nisan’a kalan süre azaldıkça, siyasî cenahtaki sansasyonel haber sayısı artmaya başladı.
 
Daha doğrusu, bazı sıradan haberler sansasyonel bir tarzda sunulup gerilim arttırılmaya çalışılıyor gibi görünüyor. Her zaman işe yarar mı bilemem, ama popülist siyasetçinin artan gerilimi oy akımına nasıl dönüştürdüğünü Trump örneğinden yola çıkarak fizikteki “OHM kanunu” ile daha önce anlatmıştık.

Değişiklik önerisini getirenler, öneriyi tam olarak içselleştirmemiş olduklarından mıdır bilinmez, bir türlü muhtevasını ayrıntılı bir şekilde anlatmıyorlar. Anlattığını iddia edenler de milletin aklıyla alay eder gibi ezbere dayalı sözler sarf ediyorlar. Meclis’in ve hükümetin artık halk tarafından seçileceğinin söylenmesi, meclis denetiminin arttırılacağını iddia eden slogan gibi. Bugüne kadar meclisimizi ve hükümetimizi seçenler kimlerdi acaba? Her kimse, özellikle son zamanlarda kötü seçim yapmışlar zannedersem, iktidar partisinin reklâm panolarına bakınca bunu anlıyorum ben. Gensoru hakkı elinden alınan bir meclis 600 milletvekili ile tabiî ki daha güçlü hale gelecek. 550 sayısı aritmetik işlem yapmak için kolay bir sayı değil. Oysa 600 düz bir rakam, yarısı ne eder, üçte ikisi kaç olur, beşte üç oran için kaç milletvekili gerekir sorularını artık sokaktaki vatandaş da hesap makinesi kullanma ihtiyacı hissetmeden hemen bilecek. İkiye, üçe, dörde, beşe ve altıya kolayca bölünebilen bir sayı bir kere…

Tasarının TBMM’den geçişi yangından mal kaçırır gibi oldu. Üzerinde yeteri kadar tartışma yapılamadı, yapılan konuşmaların çoğu canlı yayınlanmadı. Seçim takviminin açıklanması ve kampanyaların başlaması ile birlikte, “Evet” cephesi, “neden evet?” sorusuna “çünkü falancalar, filancalar ve feşmekâncalar ‘Hayır’ diyor!” diyerek açılış yaptı. Bu çalışmanın yeteri kadar heyecan uyandırmadığı düşünülmüş olacak ki, “hayır” oyu vereceklerin terörist ilân edildiği safhaya geçildi. Halk nezdinde çok tepki alınca bazıları doğrudan söylemeyi bırakıp “tabiî ki her hayır diyen terörist değil, ama bütün teröristler de hayır diyecekmiş, konu komşu öyle diyor” demeye başladı.
Taksim’e cami inşaatının başlaması ve bir kaç kurumda bugüne kadar neden yapılmadığı bilinmeyen ve anlamsız olan başörtüsü yasağının kaldırıldığına yönelik adımlar seçim düzlemini din-iman çerçevesine çekemedi, çünkü kimse bu oyuna gelip manasız bir tepki vermedi. Rota Avrupa’ya çevrildi. Haç ve hilâl kavgasına dönüştürme çabaları sonucunda yeni “Avrupa fatihlerimiz” oldu. 16 Nisan sonrası daha ne fetihler bekliyor bizi, kimbilir; Suriye’de kırmızı çizgilerimizi alt üst eden ABD ve Rusya, ezana bile tahammülü olmayan İsrail… AB ülkeleri ile yaşanan diplomatik krizler ne kadar oy kazandırdı bilmiyoruz, ama bu krizlere bağlı olarak gerek ülkemiz ve gerekse Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımız açısından pek çok kayıplar yaşanacağı belli oldu.

Düşman arayışlarında tekrar iç pazarlara dönüldüğü zamanlardayız. Hükümet erkânı durmadan muhalefete yükleniyor ve özellikle muhalefet liderinin ismini vererek hakaretler ediyor. Troll hesaplardan sürekli bir ikinci darbe geleceği korkusu yayılıyor. Çikolata reklâmlarında bilinç altı darbe mesajları aranmaya başladı. Bu manada “kekimi ye, beni yeme”, “hizmet ışık hızında, her şey yolunda” sloganlarına sahip reklâmlar troller tarafından yeterince tartışılmadan geçti zannedersem. Yeter ki maksat bir düşman oluşturmak olsun, her cümlede darbeye gidecek bir yol bulunur. Paranoya, olmayan bir Mazlumder Bingöl Şubesi’ni kapatmaya kadar gidebilir.
Önerilen “Partili Cumhurbaşkanlığı” sisteminde meclisi feshetme yetkisi polemik konusu oldu. Cumhurreisi, “Fesih yetkisi nerede var, gösterin” dedi. İktidar partisinin bizzat hazırladığı seçim kitapçığında “Fesih yetkisi yeni sistemde seçimlerin karşılıklı olarak yenilenmesi yoluyla gerçekleşebilecektir. TBMM 3/5 çoğunlukla, Cumhurbaşkanı da dilediği zaman bu yetkiyi tek başına kullanabilir” ifadesi geçmesine rağmen Adalet Bakanı seçim yenileme yetkisinin fesih anlamına gelmeyeceğini savundu.

Anayasa teklifinde mana olarak, AKP kitapçığında ise bizzat bulunan “fesih” inkâr ediliyorken, kelime olarak da mana olarak da bulunmayan “fetih” beklentisi içinde olunması garip doğrusu…
Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/fesih-fetih_428065

Tek El Projesi: “Yed-i Emin”

tek el projesi yed-i emin ile ilgili görsel sonucu

Her yeni günle birlikte, değişen dünya şartlarına göre strateji ve taktik geliştirmek, hadiselere uygun vaziyet almak ilm-i siyasetin muktezasındandır.
İyi bir siyasetçi, diğer kişiler ve kurumlarla kuracağı ilişkilerde dikkatli olur. Günlük hayatta birbirine selâm vermeyecek ideolojilerin temsilcileri parlamento çatısı altında ülke meselelerini görüşür, aynı komisyonlarda beraber çalışır, gerektiğinde koalisyon hükümetlerinde ortak olabilirler.

Günlük siyasetin hamasi rüzgârları içerisinde şimdi bu satırlarda ifade edemeyeceğim sıfatları siyaseten rakibi olanlara yapıştırmak, kavgada söylenmeyecek veya en son söylenecek sözleri sarf edip hakaret etmek, akabinde ittifaklar kurup sarmaş dolaş olmak siyaset kurumunu da siyasetçiyi de yıpratır, kendilerine duyulan güveni zedeler. Kısaca, siyasetçide az omurga olmalıdır.

Bu girizgâha şundan dolayı ihtiyaç duyuldu: Yılların devrimci sol çizgisi müdavimi Doğu Perinçek bir süreden beri “Erdoğan bizim çizgimize geldi” diyor, Bahçeli “Perinçek ve Erdoğan arasında tercih yapmak gerekirse tercihim Erdoğan olur” dedi. Binali Yıldırım kendi grup toplantısında eliyle bozkurt işareti yaptı.

Bizim insanımız bu kadar çok çeşitli ve çelişkili eğilimleri bünyesinde taşımaya alışık değil. Öncelikle insanımızı buna hazır hale getirmeliyiz diye düşünüyorum.
Bunun için Bilim Teknoloji ve Sanayi Bakanı Faruk Özlü’ye çağrıda bulunmak istiyorum: Vatandaşlarmıza tek elde, aynı anda hem rabia hem de bozkurt işareti yaptıracak parmaklara sahip olma fırsatı tanıyacak genetik mühendisliği çalışmaları için TÜBİTAK’ı harekete geçirsinler. Tabiî ki, aynı elde bir de devrimci sol grupların işareti olan “V” de yapılabilmelidir.

Şöyle kaba bir hesap yapalım: Bozkurt işareti için beş parmak lâzım. Bu beş parmağın ikisi rabia işaretinde de kullanılabilir. Rabia için iki adet ilâve parmak gerekecek, “V” için de bu iki ilâve parmak kullanılabilir. Yani toplamda yedi parmaklı bir el bunun için yeterlidir. Artık bu geliştirmeyi kök hücre teknolojisi kullanan kökten DNA’cılar mı yapar bilemem.

Yedi parmaklı yeni ellerin ismi “yed-i emin” olabilir bence. “Yed-i emin” ile güç, tek elde toplanmış olacak. Yeni parmak sayısı sayesinde Osmanlı tokadının gücü katmerlenecek. NASA dünyamıza benzer hayat şartları taşıdığı düşünülen yedi gezegen bulmakla ile övündü ya bugünlerde, işte TÜBİTAK da buna bizim yedi parmaklı “yed-i emin” ile okkalı bir karşılık vermiş olacak.
“Türkiye, ‘yed-i emin’ ile emin ellerde” sloganı ile bir değişim hareketi başlatılabilir. Bu değişime direnenler Başbakan Binali Bey’in dediği gibi yok edilebilir. Bu imkânlar bir KHK uzağımızda üstelik OHAL şartlarında. Bu proje benim şahsen kendi projem olsa da, zatımı ön plana çıkarmak için kullanacak kadar şahsiyetsiz değilim. Projeyi daha güçlü bir Türkiye için millete hediye ediyorum.

El demişken, “Türk tipi başkanlık” da denilen ve referandumda oylayacağımız sistemi savunanlar, gücün tek elde toplanacağını ve bunun Türkiye’yi uçuracağını söylüyorlar. Daha sistemle ilgili anayasal düzenleme hayata geçmemişken, fiilî olarak tek el uygulamaları başladı. Varlık Yönetim Fonu ile sermaye tek bir elde toplanıyor artık. Geçtiğimiz hafta çoğu kişinin dikkatini çekmeyen bir haber vardı. Bu haberde siber güvenlik ile ilgili bütün çalışmaların tek çatı altında yürütüleceği bir yapı oluşturmak için çalışmalara başlandığı yazıyordu. Böylece siber güç de şimdiden “tech” elde toplanmış olacak.

“Türk tipi başkanlık” örneği sayılabilir mi bilmiyorum, ama kardeş ülkemiz Azerbaycan’da devlet başkanı İlham Alivey, hanımını 1. başkan yardımcısı olarak atadı. Kendisinin yokluğunda ülkeyi yönetmeye yetkili kişi “yar ve yardımcısı” olacak. Ne diyelim, “aşka hudut çizilmiyormuş”. Kimi eve iş taşır, bunlar evlerini işe taşımış oldu. Bize başkanlık sistemi gelir mi belli olmaz. Gelirse kim başkan olur, Allah bilir. Farz-ı misal Doğu Perinçek Türkiye’nin ilk Türk tipi başkanı olarak seçilse, “İlham kardeşim mesajını aldım, ben de senden ilham aliyem, devleti kendime ev ediyem” dese ne yapabiliriz? Örnekteki kişiye takılmayın, doğu ağzıyla konuşturduğum için Doğu Perinçek geldi aklıma.

Neticeten diyebiliriz ki, seçimlerimizi yaparken hiç kimseye devleti kendine bir “ev et” demeyelim, verdiğimiz yetkileri bir daha geri alamayacağımızı bilelim.
Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/tek-el-projesi-yed-i-emin_424938

Öne Çıkan Yayın

Siya-Nur

Siya-Nur     Ülkemizde maddi felaketler, yetkili şahısların kendileriyle olan etkileşimine göre ikiye ayrılır: İlk kısım, üzerinden mağd...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: