Bu Blogda Ara

Arşiv

reklam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
reklam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Sosyal Medyafe

 

Sosyal Medyafe
Sosyal Medyafe
Sosyal medya araçları gündelik hayatımızın vazgeçilmez bir parçası oldu neredeyse. Nerelere gittiğimiz ve neler yaptığımız bilgilerini belgeleriyle paylaşıyoruz. Beğendiğimiz filmleri, kitapları, müzikleri takipçilerimizin bilgisine sunuyoruz. Tuttuğumuz takımı, desteklediğimiz politik görüşü, içinde bulunduğumuz halet-i ruhiyeyi ortalığa seriyoruz. Orhan Veli bugünü görse, “Neler paylaşmadık şu sosyal medyada; kimimiz birilerini/birşeyleri övdük, kimimiz nutuk söyledik” derdi herhalde…

Kullanıcı açısından bakılırsa; hür bir biçimde kendini ifade etme aracı, sesini geniş kesimlere duyurma fırsatı, ego tatmini, dünyadan haber alma vesilesi, tanıdık-tanımadık başka insanların hayatlarını kurcalamak için bir tecessüs aparatı, ilginç bilgiler için bir kaynak gibi çeşitli maksatlar için kullanılabilir. Reklam ve satış gibi faaliyetlerden maddî kazanç sağlayanlar bile var.

Belli bazı etik kurallar konulsa bile, nihayetinde, kuralların belirlenmesi ve nasıl işletileceğinin kararı platform sahiplerinin insafına kalmış. Tabiî ki, ticarî birer müessese oldukları için belli ahlâkî dengeleri ticarî kaygılarla gözetmek durumundalar. Ancak çok objektif olmamaları durumunda kullanıcıların yapabileceği bir şey yok. “Beğenmiyorsan kullanma, kimse seni zorlamıyor” derler adama.

Politik görüşünü desteklemedikleri ABD devlet başkanına bile kafa tutup gönderilerini silebiliyor ve hesaplarını askıya alabiliyorlar. Öte yandan, Hindistan gibi bir ülkede, iktidarın isteği üzerine muhalif bazı kişilerin özel yazışmalarını siyasî otoriteye vermekte bir beis görmeyebiliyorlar.

Sosyal medya platformlarında bir dönem çalışmış ve çeşitli sebeplerle oralardan ayrılmış bazı kişilerin anlatımlarına yer verilen The Social Dilemma/Sosyal İkilem isimli belgeselde bahsi geçen ve “gölge profil” denilen bir kavram dikkat çekiyor. Sosyal medya platformları, sizin için oluşturdukları gölge profilde, o platforma doğrudan vermediğiniz pek çok bilgiyi tutuyorlarmış. Nasıl elde ediyorlar bunu derseniz, öncelikle etkileşimde bulunduğunuz başka profillerden yararlanıyorlar ve internette dağınık bir şekilde sizinle ilgili olabilecek bütün verileri veri analitiği ile süzüyorlar. Kısaca veri madenciliği yapıyorlar.

Müzik, kitap, film tercihleri, siyasî yönelimler, profilin tanıyor olabileceği kişiler listesi, hangi bildirimleri gönderirlerse platform kullanma süresini uzatabileceklerini ve daha bir çok bilgiyi profile iliştiriyorlar. Zaman akışı denilen yerde listenizdeki arkadaşlarınızdan gelen hangi paylaşımları size sunmaları gerektiğini hesaplıyorlar. Listenizde binlerce kişi varsa onlardan gelen güncellemelerin bir şekilde süzülmesi ve mesela Facebook’un, hoşunuza gitmeyeceğini düşündüğü bir paylaşım veya haberi, âdeta mahalle bakkalı edasıyla “onu vermiyeyim abime” diyerek gizleyebildiği anlamına geliyor bu.

Gölge profil bilgilerini, kullanıcıya özel kişiselleştirilmiş reklamlar için kullanabiliyorlar ve bu durum pek çok kişinin rahatsız olmadığı, hatta hoşuna giden bir şey olabilir. Ancak, ücretini vermediği bir ürünü kullanırken, ürünün kendisi haline gelmiş olmaktan rahatsız olan bir çok kullanıcı da vardır. Amerikan başkanlık seçimi döneminde, siyasî rakipleri hakkında karalama amaçlı asılsız haberler hazırlayıp bir veri analiz firması (Cambridge Analytica) aracılığıyla sosyal medya kullanıcılarının önüne seren ve onları manipüle edenleri duymuşsunuzdur.

Kısaca, sosyal medya araçlarını yönetenler, bizim babamızın oğlu değil, verilerimizi toplayıp reklam verenlere satıyorlar, siyasî baskılara maruz kaldıklarında, güç sahipleri tarafından korkutulduklarında veya dostluk sebebiyle kullanıcılarının bilgilerini birileriyle paylaşıp paylaşmayacaklarının herhangi bir garantisi yok.

Kullanıcı bazlı risk faktölerine baktığımızda ise, bot denilen ve algoritmik bir şekilde kontrol edilen, kitleleri yönlendirmekte kullanılan sahte hesaplar ve troller gibi yalan haber yayma ve çarpıtma merkezlerinin faaliyetleri var. Koca koca profesörler ve kerli felli gazeteciler bile trollenebiliyorlar. Komik bir yalan haberi bilimsel bir gerçek gibi paylaşan bazı akademisyenler sosyal medyanın diline düştü yakın zamanlarda.

Sosyal medya mecralarının olumsuz etkilerinden sakınabilmek için, corona virüsüyle mücadele yöntemlerine benzer şekilde şu tedbirleri alabiliriz:

Sosyal Medyafe: Sosyal medyada sosyal mesafeyi gözetme manasında “sosyal medyafe” kurallarına uymak. Yüzyüze tanımadığınız kişileri arkadaşlık listenize eklememek veya takip etmemek. Hırlı mıdır, hırsız mıdır, takipçi kazanmak için şirinlik yapan biri midir, bilmediğiniz insanları ne kabul edeceksiniz Allah aşkına!

Dezenformektan Kullanımı: Sosyal medyafeye uyup çevrenizi güvendiğiniz insanlardan oluşturdunuz diyelim. Kişilere olan güveniniz, onlardan gelen bildirimlere kayıtsız ve şartsız bir güvene sebep olmamalı. Güvendiğiniz kişiler, sosyal medyafelerine sizin kadar dikkat ediyor mu? Ya onların listesine botlar veya troller girdiyse? Belki de doğruluğunu hiç sorgulamadan, onlar da güvendikleri birinde gördükleri bir şeyi paylaşmışlarsa? Topluma ve yasalara karşı sorumlu, güvenilir haber kaynakları tarafından teyit edilmeyen her habere karşı mesafeli davranmak ve hemen paylaşmamak gerekir.

Son olarak da maske kullanımına dikkat… Unutulmamalıdır ki, bazı insanlar sosyal medyada kendi isimleri ve kimlikleriyle var olmamanın verdiği hafiflikle, gerçek hayatta olduğundan farklı davranışlar sergileyebilir.

Link: https://www.gencyorumdergisi.com/2021/07/sosyal-medyafe/

Paranoyaklaşımlar


Yalnız olduğunuzdan ve izlenmediğinizden eminseniz yazıyı okumaya başlayabilirsiniz. Emin olmanız izlenmediğiniz anlamına da gelmez onu söyleyeyim. Her yerde olabilirler, o yüzden lütfen sessizce ve belli etmeden okuyun.
Nedense şu sıralar “herkese bi’ halley oluyoy!” Meselâ şu anda “The Gofretter” lâkaplı bir çikolata baronu elinde tuttuğu kedisini okşayıp darbe planlıyor olabilir. “Dost” markasıyla BİMilerine yakın olurken düşmanlarına daha yakın olmaya çalışıyordur belki de… Herkes en son çıkardığı reklâmla uyandı işe, ama ben çok önceden hissetmiştim. Bir insan neden bir markasının ismini “Caramio” yapar? Tabiî ki, bilinç altına “harami o” düşüncesini yerleştirmek için! Mutluluk temalı sloganlarını hatırlıyor musunuz? “Mutluluk orada, mutluluk burada, her zaman her yerde var!” şeklindeydi. “Mutluluk” kelimesini çıkarın, yerine başka bir kelime yerleştirin, bir de öyle bakın!

Sonra, “enerji, geliyorum demez!” sloganına ne buyurulur? Bunun “metro” markası sloganı olduğunu duyduğumda aklıma “V for Vendetta” filmi gelmişti. Filmde parlamento binası boş bir metro vagonuna yerleştirilen bombalarla havaya uçuruluyordu!

Metro demişken, metrobüs de çok masum görünmüyor. Son durağı Beylikdüzü olan bir ulaşım aracından bahsediyoruz. Beylikdüzü’nde şüpheli bir şekilde düşen helikopter sizi de tedirgin etmedi mi? Yoksa “Bylockdüzü” mü deseydim?

“Paranoya bu abi…” diyenlere, bir dolar bir boşalır bir han olan “f”ani dünyada kullanılan “para no”ları hatırlatayım. Her işleri bilinç altı yatırımı bunların, yemekler dahil. Pirinç altına yerleştirilen malzemelerle hazırlanan meşhur yemekleri “maklube” buna örnektir. Arapça, “ters çevrilmiş, devrilmiş” anlamına geliyor maklube. Yurtlarda, tepsileri devirip devirip bir gün devrim yapacaklarını işlemişler çocukların kafasına. Şimdi anladınız mı “Yurtta Sulh” konseyinin adının nereden geldiğini?

Güneş ısı ve ışık kaynağıdır. Her kim güneş resmini logosunda kullanıyorsa ortamın hararetlenmesini istiyor ve “ışık evlerine” hizmet ediyordur. Bahar yenilik sembolüdür ve kesinlikle kaos isteyenler bahar metaforunu kullanır. Meselâ, “Baharı bekleyen kumrular gibi” şarkısı kime aittir? Coşkun Sabah! Tam bir proje ismi gibi değil mi? Peki, “Okyanus mu iki şehrin arası” şarkısının olduğu “Okyanus” isimli albümün de aynı kişiye ait olması sizce tesadüf mü?

Şarkılar bir yana, filmlere ne demeli? Kriz zamanında senatodan geçici olarak olağanüstü yetkiler isteyen Şansölye Palpatine’in olduğu “Yıldız Savaşları” ve bütün yüzüklere hükmeden tek yüzüğün hikâyesi “Yüzüklerin Efendisi” filmleri kesinlikle üst akıl tarafından “Türk tipi başkanlık sistemi”ne karşı durmak için kurgulanmıştır. Güya, akıllarınca “kontrolsüz güç, güç değildir” diyorlar. Denge ve denetim freni olmalıymış! Daha geçen hafta doktoruma sordum. Bana “şizo-freni” hakkında bilgi verdi. O fren bende mevcutmuş, başka frenlere gerek yokmuş.

Söyleyeceğim daha çok şey vardı, ama iki hastabakıcı bana doğru yaklaşıyor şimdi. Gömlek mi o ellerindeki? Ama kolları fazla uzun değil mi bu gömleğin! Utanmadan bir bahar şarkısı mırıldanarak geliyorlar:

“Huni, kuşlar, ağaçlar
Binbir renkli çiçekler…”

Gömleği çıkarıncaya kadar Allahaısmarladık!

Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/paranoyaklasimlar_428673

Öne Çıkan Yayın

Siya-Nur

Siya-Nur     Ülkemizde maddi felaketler, yetkili şahısların kendileriyle olan etkileşimine göre ikiye ayrılır: İlk kısım, üzerinden mağd...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: