Bu Blogda Ara

Arşiv

zam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
zam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Emekli Yıl(d)ı

 

Emekli Yıl(d)ı
İbrahim Özdabak Karikatürü

Türkiye Yüzyılı’nın başladığı ilan edilen 2023 yılının Aralık ayında devlet bütçesi 842.5 milyar TL açık vermiş. Yılın tamamına baktığımızda ise bütçe açığının yekûnu tam bir trilyon 375 milyar TL olmuş. Eski parayla değil bu tutar, lütfen alıcılarınızın ayarlarıyla oynamayınız!

Bir önceki sene olan 2022’de de bütçeyi tutturamamışız. Ama 2023’deki bütçe açığının belirgin özelliği, 2022’dekinin neredeyse 10 katı kadar fazla gerçekleşmiş olması. “Bütçe” bir dil olsa ve biri bu bütçeyi hazırlayanlara “bütçe biliyor musun?” diye sorsa, “anlıyoruz fakat konuşamıyoruz” derler herhalde. “Okuyoruz ama yazmamız yok” da diyebilirler, yazdıkları bütçelerin tutmama oranlarına bakarsak.

Mehmet Hoca ile Hafize Ana Özel “Zamlıca” Lisesi’nde ekonomi dersinin başına geçtikten sonra rasyonel politikalara geçiş yapılmış ve kamuda tasarruf tedbirleri uygulanmasına karar verilmişti. Tedbirlere fazla uyulmadı belli ki. Anlaşılan, “Ye Babam” sınıfı yine bildiğini okudu. Tabii, sayıların şişmesinde mal ve hizmet fiyatlarının yükselmesi, dolayısıyla enflasyon etkisi de var.

Kayıtlı işçi sayısı azalırken ve iş yerleri kapanırken işsizlik oranlarının da düştüğü bir ülkedeyiz. Sanayide kapasite kullanım oranları ve üretimde kullanılan enerji miktarı düşerken ülke ekonomisi büyüme çizgisinden asla taviz vermeyebiliyor, maşallah, sübhanallah... Ölçülen enflasyon ile çarşı pazarda yüzümüze bir tokat gibi çarpan alım gücü düşüklüğü arasındaki ilişkiyi de aynı şekilde düşünebiliriz. Fiyatlar arşa doğru yükselirken enflasyonun düşmesi veya düşük çıkması da normal bu hesaplarla.

Önemli olan isimlendirme zaten. Enflasyon yok ama hayat pahalılığı ile mücadele halindeyiz dediğiniz zaman iş değişiyor. Fiyat artışlarından bahsederken “zam” demek çok itici ve korkutucu. Onun yerine güncelleme, ayarlama veyahut da kalibrasyon tabirlerini kullandığınızda herkes usulca kabullenir. Vatandaşımız kira ödeyemeyecek hale gelebilir, pazara çıkmaya parası yetmeyebilir ve bu durumları  sineye çekip sesini çıkarmayabilir. Ekonomik kriz var dendiğinde ise şalteri atar ve kabullenemez. Merhum Müslüm Gürses bir filminde “Kavga etmeye, adam öldürmeye hazırım ama cinayet işleyemem” gibi bir cümle kuruyordu, aynı mantıkla.  

Vaktiyle, köyün birinde, lakabı “öküz” olan bir adam varmış. Hanımı, bir gün dayanamamış ve bu lakabını ne yapıp edip değiştirmesi gerektiğini söylemiş. Arkadaşlarını toplayan “öküz” bu isteği onlara aktarmış. Onlar da mükellef bir sofra istemişler. Arkadaş çevresini toplayıp şehirde güzel bir lokantaya götürmüş, yedirmiş içirmiş. Yemek faslından memnun kalan arkadaşları lakabını değiştirmeye karar vermişler.

Adam koşarak eve gitmiş ve hanımına müjdeyi vermiş: “Arkadaşlarım artık benim lakabımı değiştirdiler. Bundan sonra bana Tosun diyecekler” demiş. Karısı da “Ah, benim öküz kocam... İki yıl sonra o tosun gene öküz olacak, boşuna sevinme” diye cevap vermiş.

2024 başı itibarıyla SGK ve BAĞ-KUR emeklilerinin maaşlarına yapılan zam, memur emeklilerinkinden yaklaşık 12 puan aşağıda olmuştu. Yükselen tepkiler üzerine emeklilere bir yüzde beş daha zam yapılacağı müjdesi verildi ve 2024 yılının “Emekliler yılı” olacağı duyuruldu.

Gerçek değeri ne kadar yansıttığı herkesin malumu olan enflasyon oranından bile daha düşük seviyede yansıtılacak zamlar emeklilere kaç ay için derman olur, bilemiyoruz. Daha zamlı maaşlar ceplere girmeden fiyatlar aldı başını gidiyor, doları tutmak ise mümkün görünmüyor. Emekli yılı yerine “emekli yıldı” desek daha doğru olur herhalde...

Link:  https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/emekli-yil-d-i_592783

Sultanların Filesi

Sultanların Filesi
İbrahim Özdabak Karikatürü

 

Dilimizde, yanlış kullanımları yaygınlaşmış olan bazı ifadeler vardır. Meşhur olmaları meşruiyetlerine mesnet teşkil ediyormuş gibi kabul görürler.

Bazen doğru kullanımlarının telaffuzu zor gelmiştir, bazen üzerinde fazla düşünülmeden ifadeyi kısaltma ihtiyacı duyulmuştur. Kerli ferli adamların bile (evet, kelli felli değil) bu değirmenlere su taşıdığı görülür.

En yaygın olanlarından örnekler vermek gerekirse:

İnfaz etmek/edilmek: Öldürmek, katledilmek manasında yanlış bir kullanımı vardır. Haber bültenleri ve gazete metinlerinde bile sıklıkla yanlış ifade edilir. Herhangi bir hüküm veya cezanın uygulanması infazdır. İnfaz edilen şey para cezası, hapis cezası veya idam da olabilir. Ancak sadece ölüm vakalarında kullanılabildiği gibi bir yanılgı ile maalesef şöyle cümlelere bol bol rastlamaktayız: “Adamı sokak ortasında infaz ettiler!”

“Kredi kartı geçerlidir”: Çoğu işletmenin duvarında veya vitrininde bu cümleye rastlanabilir. Bu tabelanın asılı olduğu dükkan/işyeri sahibine her zaman sorasım gelmiştir: “Benim kredi kartım geçerli midir?” Hemen akabinde de devam ederdim: “Kartımı henüz görmeden geçerli olduğuna nasıl kanaat getirdiniz? Siz kredi kartları hususunda bilirkişi misiniz, otorite misiniz ki geçerliliğni teyit ediyorsunuz? Kartlarla ilgili vukufiyet ve salahiyetinizin kaynağı nedir?” Büyük ihtimalle işyeri sahibi şaşırır ve “Abi meseleyi neden büyüttün ki şimdi, kartla ödeme yapabilirsin manasında yazdık. Limitin yoksa nakit ver ya da IBAN vereyim EFT yap” der. Ödeme aracı olarak kredi kartının kullanılabilirliğini ifade etme noktasında ciddi başarısızlıkları olmasına rağmen, maşallah herkes bu cümlede kast edilen manayı anlamakta ve kimse bu duruma itiraz etmemektedir.

İndi-bindi ücreti: Dolmuşlarda ve minibüslerde rastladığımız bu cümledeki anakronizm bariz bir şekilde göze çarpar. Bir kişinin indi-bindi yapabilmesi için araçta hazır bulunması gerekir. Araçtan inen kişi tekrar neden binsin ki? (Olay, Christopher Nolan’ın “Tenet” isimli filmindeki gibi zamanda tersine yolculuk yapanların yaşadığı bir alemde geçiyorsa bilemem...) Çok kısa bir mesafeyi kat etmiş yolcuların indiğinde ödemeleri gereken asgari ücreti ifade ederken yanlışa düşmemek adına “bindi-indi ücreti” demek doğru olacaktır.

Benzer yanlışlık, düzgün çalışmayan bilgisayar, televizyon ve telefon gibi elektronik cihazlar için kullanılan “aç-kapa düzelecektir” cümlesinde de yer almaktadır. Zaten açık bir cihaz nasıl açılsın? Diyelim ki tavsiyeye uyarak, ne yapıp edip açık cihazı açtık ve hemen kapattık. Kapalı cihazdan fayda elde edemeyeceğimiz açıktır. 

“Filenin Sultanları” tabir edilen voleybol milli takımımızın filede nasıl bir saltanat sürdüğü bir yana, sultan kelimesi arapça müzekker (gramerde eril) bir kelime olup Fatih Sultan Mehmet ve Sultan Süleyman örneklerinden de anlaşılacağı gibi erkek varlıklar için kullanılmaktadır.

Alışveriş ve pazar filelerini doldurabilmek bu zamanda her babayiğidin harcı değil. Etin kilosu 350 liralara ulaşmış, peynir 250 lira, zeytin de 150-200 lira civarlarında dolaşıyor. Bu fiyatlarla fileyi ancak sultan mesabesindeki kişiler doldurabiliyorken, filenin sultanları üzerinden çıkan tartışmalar sıradan vatandaş için anlamlı değil.

Kısaca, her sultan sultan değil, her file vatandaşı ilgilendiren file değil, her Abdülhamid han değil, sultan değil, her sultan da Abdülhamid değil. Boş yapma vatandaş! Kendi boş fileni ve sultanların dolu filesini tartışalım...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/sultanlarin-filesi_587330

Ha Babam Harca Sınıfı

 

Ha Babam Harca Sınıfı

Ekonomide işler gayet yolunda gidiyordu. Amerika ve Avrupa kıtaları düşüşteyken biz dünyanın yeni lideri olmuştuk. Havaalanlarımız Almanları kıskandırıyor, büyüme oranlarımız İngiltere’yi çatlatıyordu. Gönül coğrafyamız ellerini açmış bize bakıyordu. Hepsine yetiyorduk maşallah...

Sadece dindaşlarımıza değil ha, Afrika ülkelerine de insani yardım gönderiyorduk. Hatta, bir keresinde Venezuela’ya el bagajı içerisinde maske ve korona yardım kitleri götüren, usul-erkân bilen fedakâr vatandaşlarımız oldu.

Her günümüz bir öncekinden daha iyi giderken ne oldu da kendimizi enflasyon ile boğuşurken bulduk anlamıyorum. Kesin, nazar değdi bize, ben söyleyeyim! Tabii, kırk yıl öncesinin parlamenter sistem hükümetlerinin etkisini de unutmamak gerekir. Neler yaptılarsa artık, hala kendimize gelemedik. Dün IMF’ye borç veren bir ülke iken bugün Suudi Arabistan Maliye Bakanı bizi kırılgan ve savunmasız ülkeler arasında sayıp bize yardım edilmesi gerektiğini söyledi, iyi mi?

Muhalefetin de suçu büyük bu tabloda. Bütün muhalefetin bir araya toplanmasına ne gerek vardı... Toplanıp ne yaptılar, memura emekliye insani şartlarda maaş vermeyi taahhüt ettiler! Toplumsal baskı yapıp EYT için kanun çıkarttırdılar. Çıta o kadar yükseldi ki para yetişmez oldu hiçbir şeye.

Kasalarda paralar bitti. Emekli maaşlarının bir kısmı hazine tarafından karşılanıyor. Dövizi sabit tutmak için icad edilen Kur Korumalı Mevduat sisteminin fark ödemeleri Merkez Bankası’na devredildi. Kalmayan para ile ödeme yapılamayacağına göre para basılacak ve enflasyon şahlanacak demektir. Zenginin TL olarak tuttuğu ve dövize endeksli parasının korunması için gerekli olan maliyet fakir halkın sırtından çıkacak. Seçim sonrası yapılan ek bütçede aslan payını vergilerden gelen dilim oluşturuyordu. İğneden ipliğe her şeyin vergisi arttı, üretim maliyetleri katlandı. Artan fiyatlardan en çok etkilenen sınıf yine sade vatandaş.

Vatandaş daha çok vergi verirken, cebindeki parası durduğu yerde an be an erirken, çalışıp biriktirdiği para ile değil ev, araba bile almayı hayal edemiyorken, aylık ödenen kiralar ortalaması asgari ücretin üzerinde seyrediyorken... “Ha Babam Harca” sınıfı ise itibardan tasarruf etmeme işine istikrarla devam ediyor. Tasarruf genelgesi yayınlanıp bütün devlet kurumlarına tebliğ edilmişken, temsil ağırlama masrafları tavan yapmış, makam araçları alımı ise hız kesmeme konusunda ısrarlı. Cumhurbaşkanlığı tarafından kullanılan örtülü ödenekte yedi aylık toplam harcama 2.8 milyar TL’ye ulaşmış. Sadece Temmuz ayı harcamasının bir milyar liraya dayandığı yazılıyor.

Özel Çamlıca Ülkesi’nin Ha Babam Harca sınıfında işleri yoluna koyması için “Mehmet Hoca” ile “Hafize Ana” göreve getirildi ama seçime endeksli hesaplarla ekonomiyi ne kadar rasyonel bir zemine oturtabilecekleri meçhul. Kendilerine verilen yetkiler ve onlardan beklenen sorumluluklar uyumlu olabilecek mi göreceğiz. Şimdilik görünen, mahalli seçimleri etkileyecek acılıkta reçetelerin uygulanmasının tehir edildiği. Asıl acı reçete 2024 Mart seçimlerinden sonra bekleniyor.

Ha Babam Harca sınıfı edebiyat dersi için iki replik bırakalım:

“İtibardan tasarrufu olmayan iktidar, damda faytonla dolaşır”

“Tasarruf tedbirleri geliyor, ört harcamaların üstünü, yorgaaan yorgan üstüne”

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/ha-babam-harca-sinifi_586490

 

SağanAK

SağanAK
İbrahim Özdabak

 

Seçim öncesi açılan muslukların boşalttığı hazine havuzunu doldurma çalışmaları başladı. Termometrelerin yükseldiği Temmuz başında, vergilere düşen cemre’smi gazete ve vergileri çakan Şimşek, iğneden ipliğe her şeyin fiyatına sağanAK sağanAK gelecek olan zam yağmurlarının müjdecisi oldu. 

Temmuz ayının ilk haftası itibarıyle bazı vergilere gelen artış oranları:

·         MTV zammı %100 oldu

·         Tütün ve alkollü içeceklere %14,82 ÖTV zammı geldi

·         Kurumlar vergisi oranı %25 arttı

·         Harçlar %50 oranında yükseltildi

·         KDV %18'den %20'ye, %8'den %10'a çıktı (KDV oranı %8 iken %20’ye çıkan ürünlerde katmerli artış anlamına geliyor)

·         Yolcu beraberinde getirilen telefonlar için IMEI kayıt harcı 6.091,30 TL'den 20.000 liraya çıkarıldı

·         Tüketici kredilerinde BSMV %50 artırıldı

·         Şans oyunları vergisinde %100 artış oldu

 

Vatandaşa düşen “hoptek” oynayarak türkü söylemek olacak galiba:

“KaDeVe’nin boyu kavaklar

Bizi yüzde yirmi paklar

Ben zamlara doyamadım

Doysun zevat-ı AK’lar

Hadi gülüm yandan yandan yandan

Biz korkmayız vergiden zamdan

Oy Bulancak Bulancak

Paramız pul oldu ancak

Enflasyonun hesabı

Elbet birilerinden sorulacak”

Dolar ve Euro fiyatına endeksli olarak neredeyse günlük olarak yeniden düzenlenen fiyatlar, vergi zamları sonrası bize “Türkiye Yüzde Yüzyılı” yaşatacak gibi görünüyor.

Yeni vergilere, gelir artırıcı unsur gözüyle bakılıyor olabilir, ancak artan ve eklenen her bir vergi, vergi kaçıran veya vergiden kaçınan kişilerin sayısını artırıyor. Vergileri düzenleyenler, bu hususu da göz önüne alıp hesaplarını ona göre yapıyor. Vergi arttıkça kaçan oluyor, kaçanlar arttıkça vergiler yükseliyor. Olan, bütün yükümlülüklerini kitaba uygun olarak yapmaya çalışan düzgün vatandaşlara oluyor. Kaçıranların önünde sonunda ceza ödeyeceğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, zira gelecek olan ilk seçim öncesinde ilan edilecek vergi affı sayesinde o cezalar ortadan kalkacak.

Vergilerde yüzde yüzlü oranlarda artışı kendine hak olarak gören devlet, kira artış oranlarını azami %25 olarak düzenleyebiliyor. Yakında kanun olarak da muhtemelen Meclis’ten geçecek bu düzenleme. Kiracıyı korur gibi görünen bu kanun acaba gerçekten öyle çalışıyor mu?

İlk olarak kurallara uyan makul kiracı ile kanun tanımayan ev sahibi örneğine bakalım. Ev sahibi, kiracısının ne kadar düzgün bir insan olduğuna bakmadan ve uzun yıllar boyu kiracısı olması hasebiyle aralarında gelişmiş olması muhtemel hukuka aldırış etmeden piyasa şartlarına uygun ve belki de daha yüksek bir artış oranı teklif edip beğenmiyorsa kiracısının evden çıkmasını ister. Kiracı, kanuni şartları öne sürerek %25’ten fazla bir artışı kabul etmediğini ifade eder ve böylece çatışma başlar. İllegal hareket etmeyi kendine bir dert olarak görmeyen ev sahibi kavga ve cebir yoluyla kiracıyı evden çıkarır.

İkinci örneğimizde nizama uyan bir ev sahibi ve kural tanımayan bir kiracı var. Ev sahibi, her sözleşme yenileme zamanında kitabî düzenlemeye uyduğu için TÜİK enflasyonu ile artış yapmıştır ve takdir edersiniz ki bu da piyasa gerçeklerinin epey gerisine düşen rakamlarda kalmak anlamına gelir. Kira düzenlemesi, kira miktarını değil artış oranını içerdiği için kanunen yapılabilecek zamla birlikte yeni kira çok komik bir ücrete tekabül edecektir. Halden anlamayan kiracı, ev sahibine kanunu göstererek, beğenmiyorsa mahkemeye gitmesini söyler.

Neticeten, vergi artışları ve kira düzenlemeleri gibi kanunlar maalesef kanuna uyan, makul insanların lehine çalışmıyor. Neredeyse her gün, ölüm veya yaralanma ile sonuçlanan bir kiracı-ev sahibi çatışması haberi görür olduk. Haberi izleyenler fırsatçı kiracı veya paragöz ev sahibi diyerek karşılıyor, aradan sıyrılan devlet de elinde çekirdekle olan biteni izliyor.

Çok da içinizi karartmayın; çok şükür, bir çok yerden petrolümüz fışkırıyor, Karadeniz gazımız çıkarılmaya başlandı. Ankara-İstanbul arası mesafeyi 7 liralık elektrik harcayarak alan araçlarımız yollarda, yerli uçağımız göklerde, milli gemimiz sahilden sahile fink atıyor. Bu Temmuz sonunda ekonomide öyle bir sıçrayacağız ki, İngiltere ve Almanya bizi kıskanacak... Az sonra...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/saganak_584723

Ekonomi ve Asgarî Ücret

Ekonomi ve Asgarî Ücret
İbrahim Özdabak Karikatürü

Gözlerinden ışıltılar fışkıran ekonomi bakanı gitti, yerine, çaktığında bütün etrafı aydınlatması beklenen Şimşek geldi. Şimşek’in ilk mesajı ekonominin rasyonel bir zemine oturtulması gerektiği üzerineydi ve şeffaflık ve öngörülebilirlik vurgusu yaptı.

Demek ki, ekonomi rasyonel zeminlerden uzaklaşmış, şeffaflığı kalmamış ve öngrülemez hale gelmiş. Allah Allah, dünyaya kafa tuttuğumuz, Avrupa’ların bizi kıskandığı, ekonomik şahlanma yaşadığımız ve Türkiye Yüzyılı başlattığımız günlerde kim, nasıl bu hale getirdi ekonomiyi?

Yıllardır, ekonomi yönetimi ile ilgili endişelerini dile getiren uzmanlar dinlenmedi ve uyarılarda bulunan kişilere hain, terörist damgası vurularak susturulmak istendi.

Demokratikleşme ve açılım sözleri verdikleri dönemde, dünya ekonomisindeki genel ılımlı havanın da etkisiyle gelen sıcak paranın yardımıyla dönen çarkların kerametini kendilerine yordular. Her işinde yaptığı gibi, zevahiri kurtarma peşinde koşan ve idare-i maslahatçı politikalar yürüten iktidar, ekonomide de eyyamcı bir yol izledi. Güç kazandıkça toplum üzerindeki otoriter yapısını artırdı ve kendi lehine çevirdiği medya marifetiyle muhalif sesleri kıstı. Meclis faal bir kurul olmaktan çıkarıldı, el kaldır-el indir yöntemiyle saray kanunlarının torbalar içerisinde geçtiği pasif bir mevkiye taşındı. Yürütme vazifesiyle yükümlü olanlar, kanun dışına çıkmakta beis görmediler. Keyfi tutuklama ve gözaltına alma işlemleri ceza gibi uygulanmaya başladı. Mahkemeler, korkusundan veya muktedirlere olan bağlılığından onların huyuna suyuna gitmeyi tercih eder oldu.

Lord Acton’un meşhur “Güç bozar, mutlak güç mutlak bozar” sözünü “Mutlak güç mutfak bozar” şeklinde tamamladık sanırım. Demokrasi, insan hakları ve hukuk alanındaki bozulmalar ekmeğimizi küçülttü.

Ekonominin durumu ne olursa olsun, halk somut bir gösterge olan dolar fiyatına bakar, onu düşük tutarsak bütün işler yolunda gibi görünür diye düşünerek doları sabit tutmak için milyarlarca dolar değerinde rezerv yakıldı. Sonuçta hazinede para kalmayıp TL hızla değer kaybetmeye başlayınca, düşük faiz-yüksek kur politikasına bilinçli olarak geçtiklerini, Çin modelinde olduğu gibi ihracatı artırmak için yerli para birimini bilerek küçülttüklerini ifade ettiler. Çift para birimli ekonomimizde bu hamle enflasyonu rekor seviyede yükseltince, kuru sabitlemek için KKM gibi bir icat çıkardılar. Merkez Bankası emre uydu, durum da Yunus Emre ilahisine: “Şol cennet ülkemizin ekonomistleri, öter heterodoks deyu deyu. Çıkmış ebabil ve pelikan kuşları, destek atar ‘hashtag’leyu ‘hashtag’leyu.. Kimler yiyip kimler içer, merkezler hep rezerv saçar, Nebati bakan durmadan mühlet biçer, halk da alkışlayıp durur, sübhanallah deyu deyu...”

Son dört-beş sene içerisinde fiyatı on katına çıkmamış pek bir ürün ve hizmet kalmadı gibi. 2017 senesinde 1404 lira olan asgari ücret, teamüllerin aksine Temmuz ayında bir ara zam alarak 11402 TL’ye ulaştı. Ekonomik savaşta bu “askerî” ücret ne kadar işe yarar bilinmez. 2017’nin ilk yazısında “Askerî Ücret” ve 1402 yılı Ankara Savaşı’ndan bahsetmiştik.

Tevafuktur ki, asgari ücretin sonu yine 1402. TimuRTEnk’in galip geldiği bir Ankara savaşı sonrası Anadolu’da bir FeRTEt Devri yaşanıyor. Sembolizmin sınırlarını zorlamayı seven bu tayfa, Ankara Savaşı’na gönderme yaparken, %34’lük zamla İstanbul’a da göz kırpıyor sanki.

Halk arasında yaygın olarak bilinen Nasrettin Hoca ile Timur arasında geçen fıkralar olsa bile, tarihçiler aynı dönemde yaşamadıkları ve o fıkraların hayal mahsülü olduğunu söylüyor. İktidarının son yıllarına kadar amel etmediği Nass’ı son zamanlarında hatırlayan TimuRTEnk ile Nass-ed-din’in (dinin nassları) vaziyeti ise tam fıkralık. Değişen TCMB yönetimi ile birlikte faiz artışına gidildi ve artışın devam edeceği sinyali verildi.

Sokak röportajlarında TimuRTEnk’in fiillerinden şikayetçi olanlar, sandığa gidince fiillerden memnuniyetlerini dile getirdiler. Ne diyelim, halkımız bu fiilleri çok sevdi, varsa bir kaç tane daha alabilir miyiz?

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/ekonomi-ve-asgari-ucret_584166 

 

Öne Çıkan Yayın

Siya-Nur

Siya-Nur     Ülkemizde maddi felaketler, yetkili şahısların kendileriyle olan etkileşimine göre ikiye ayrılır: İlk kısım, üzerinden mağd...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: