Geldiğinde sadece yeri değil yüreklerimizi de sarsan, birkaç
gün boyunca daima kendisinden bahsettiren, bütün ülkeyi kenetleyip güldürmezken
düşündüren ve haftası tamamlanmadan unutulup giden bir depremi daha geride bıraktık.
Ekonomik sıkıntılardan mıdır, bilmiyorum, bu deprem para
meseleleri çokça konuşuldu. Fitili ateşleyen, Kızılay başkanının 10 TL yardım
için vatandaşlara çağrı yapması oldu. Vatandaşlar tepkilerini anında gösterince
çağrı tweeti de silindi ama tartışmalar kesilmedi. Bu sefer insanlar, yirmi
yıldır ödedikleri deprem vergilerinin akıbetini sormaya başladı. Tam yirmi yıl
önce, geçici olduğu söylenerek konulan deprem vergisi ve yükseltilen KDV
oranları, bir kaç yıl geçtikten sonra kalıcı hale geldi
Deprem Vergileri Ne
Oldu?
Bu arada, deprem için toplanan vergilerin durumunu sormanın
utanmazlık olduğunu öğrendik. Allah Allah, halbuki soru sormak değil de cevap
vermemenin ya da net bir cevap verememenin kabul görmemesi gerekmiyor mu? Şöyle
düşünün; bir lokanta var, bir gün gelir de acıkırsanız diye sizden düzenli
olarak para topluyor. Bu lokantada sadece belli problemlerden dolayı evinde
yemek pişiremeyen insanlar müşteri olabiliyor. Günün birinde, takdir-i ilahi, bir
grup insan, evinde yemek pişiremeyecek hale gelip lokantanın yolunu tutuyor. Şef
garson bütün vatandaşları 10 TL bağışlar yapmaya davet ediyor. Lokantaya
gitmeyen pek çok vatandaş kampanyalar düzenleyerek kendi imkanları ile
topladıkları yiyecekleri lokantaya yardım diye gönderiyor. Siz de, haklı olarak
o güne kadar vermiş olduğunuz paraların nerede harcandığını sordunuz. Baş aşçı
sorunuzdan rahatsız oluyor ve “tam da yemek zamanında sorulacak soru mu bu?”
diyor. Yahu evet, yemek için toplanan parayı tam da yemek ihtiyacı duyulduğunda
soruyoruz, ne var bunda? Organize İşler
filmindeki meşhur “araba nerede?” “müşteride”“para nerede?” “yarın
getirecek...” “araba nerede?” repliklerini hatırladım...
Orta Gelir Tuzağı!
Ekonomide Türkiye’nin sıçrama yaptığı günlerde, mümkünatı
yok, deprem paraları başka şeye harcanmış olamaz. Hele, bir hazır giyim markası
sahibinin, "Perakendenin en zor dönemine girdik. Bugün içinde
bulunduğumuzdan daha büyük kriz görmedik diyebilirim” demesine hiç mana
veremiyorum. Kriz değildir yahu, olsa olsa orta gelir tuzağıdır bizimkisi.
Düşünün ki, futbol maçında oynuyorsunuz, ceza sahası içerisinde beklerken, iyi
bir orta geleceğini tahmin edip kafa atmak üzere sıçrıyorsunuz. Fakat o da ne,
ayaklarınız yerden kesildiği anda orta gelmeyeceğini anlıyorsunuz! İşte buna
“orta gelir tuzağı” denir. Evet, sıçrama yaptığımız doğru, ayaklarımız yerden
kesildi çünkü... Tek eksiğimiz dışarıdan gelmesini beklediğimiz paralar.
Yabancı yatırımcıları çağırmak için bir türkü söyleyelim mi?
“Money money
money,
İşte yeni
hava meydaney
İyi günün
dostu,
Nerdesin haney, Sülün Osmaney”
Ekonomide geçen sene dengelenme ve değişim yılıydı. Bu sene
de “ince ayar yılı” olacakmış. Avrasya tüneli geçişine %56 zam gelmesinden
belli ayarın inceliği. Harç ve vergiler %22.5 zamlandı, doğalgaz ve elektrikte
“dengelenme ve değişim” yüzde 60-70’leri buldu... Desenize, “incecikten bir zam
yağar...” türküsünü de söyleyeceğiz...
Korona Virüsü
Dünyayı tehdit eden korona virüsü çok şükür ki daha ülkemize
giriş yapmadı. Acaba virüs vakası ülkemizde görünmeye başladığında nasıl
karşılanır? Muhtemel tepkilerden bazıları:
"Bu bir
virüs kalkışmasıdır"
"Doktorlardan
değil, eniştemden öğrendim"
"Bütün
vatandaşlarımı karantina bölgesine, virüsle mücadeleye davet ediyorum"
"Virüs
bulaşmış insanların boğazına-afedersiniz- atlet tıkamak suretiyle..."
"Çin'den
gelen şeyler hep böyle: üstü ihanet, ortası ticaret ve alt tabakası da
tababet"
“Çin’lerine
gireceğiz Çin’lerine!”
"Rabbim
önce bana, sonra milletime rahmet eylesin"
"Bu
virüs Allah'ın bir lütfudur..."
"Hastaneler ne ilaç istedi de vermedik?"
Link:https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/elazig-depremi-nin-ardindan_511665