Bu Blogda Ara

Arşiv

kanal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kanal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Hahahaber - Akkanal


HAHAHABER




NOT: Bu sayfada yer alan haberler hayal ürünüdür, uydurmadır. Gerçek haberlere benzeyebilir, gülüp geçiniz, kafayı takmayınız. . .



Kanal tartışmalarının gırla gittiği günlerde, biz de elimizde gırgırla uluslararı ilişkiler, strateji, güvenlik ve kanal uzmanı Ord. Prof. Doç. Dr. Uzman Ahmet Bîzahmet'e gidip kanalla ilgili görüşlerini aldık. Ezber bozan ve çarpıcı fikirleri şöyle:

"Kanal denince çok sabit bir yere odaklanmamız yanlış. Neden Akdeniz ile Hazar Denizi'ni birleştiren bir kanal düşünmüyoruz? Mesafe olarak bizim için uzun ama gemiler için çok kısa olacak. Adına "Akkanal" diyebiliriz mesela. Bakın, Azerbaycan, Ermenistan, Nahcivan ve İran topraklarından geçip Türkiye'ye gelen bir kanaldan bahsediyorum. Birçok ülkeden geçmesi, masrafları kırışmak için. Kurbanda danaya, düveye girer gibi yedi düvel kanala ortak olsak fena mı olur? Hem, bölge barışına da çok önemli katkıları olur.

Kötü bir haberim var yalnız, maalesef Van Gölü'nden geçirmemiz lazım kanalı, bu vesileyle hem kazma zamanından hem de maliyetten tasarruf ederiz. Van Gölü yok olabilir ama ne gölleri kaybetmedik şimdiye kadar, canımız sağolsun. Hem Van Gölü'nün dibinde Urartu hazineleri var diyorlar. Canavar da o hazineyi korumakla görevliymiş. Kanal gelince oradan da vururuz voliyi. Laf aramızda, en çok Rusya'nın işine gelir bu kanal. Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizin makus talihi de değişir, her bir ili Paris gibi olur yeminle..."

Pelikanal İstanbul


Pelikanal İstanbul

Demirören Medya Holding CEO’su Mehmet Soysal, medya olarak Türkiye’de “pahalı içerik” ürettiklerini ve bunları ücretsiz olarak halka sunmanın sektörü zor duruma soktuğunu iddia etti. Bütün medya temsilcilerini “bir araya gelip sorunlara ortak çözümler üretmeye” çağırdı, “Almanya modeli gibi televizyonları izlemenin bir ücreti olmalı” dedi.

Kamera tipi ve çözünürlüğü, kullanılan teknoloji gibi hususlar yayın maliyetlerini yükseltebilir ama tek başına pahalı içerik üretmiş olmak için yeterli olmaz herhalde... Bilgisayar oyunlarından alınan görüntüleri terör örgütlerine yapılan askeri operasyon diye yayınlamak, örgütün şifrelerini çözdük deyip GTA oyun hilelerinin olduğu kağıtları göstermek, ağaçlarla röportaj yapmak, Alman kanalının önüne kadar gidip kendi kendine rezalet çıkarmaya çalışmak gibi yayınlar, hangi araç ve teknoloji ile yapılırsa yapılsın alıcı bulmakta zorlanabilir. Bedava yayın yaptıkları ve devletin bütün imkanlarını (krediler, ilan ve reklam gelirleri, akreditasyon tekeli vb.) kullanabildikleri halde, iki dönem AKP milletvekilliği yapan ve Erdoğan’ın konuşma metinlerini hazırladığı bilinen Aydın Ünal bile “AK Parti tabanı dahi haberleri muhalif kaynaklardan öğrenmeye çabalıyor” diyorsa, paralı olsa kim bakacak acaba bu kanallara? 

Tek Kanal, Tek Ses, Tek Renk, Tek Ücret

Soysal’ın çağrısına uyulup paralı yayına geçilecekse, en ekonomik yol tek kaynaktan beslenen ve tek taraflı yayın yapan bütün televizyonları birleştirip tek bir kanal oluşturmaktır. Bunun için YİD (Yayınla-İzlet-Arkanda Devlet) sistemi kullanılabilir. Hazine garantili krediler kullandırılıp, seyretme garantisi de verildi mi, yeme de “yayında” yat... Olur mu hiç öyle şey demeyin, nasıl ki uluslararası anlaşmalarla ücretsiz gemi geçişi yapılan boğazlarımızı kullandırmak istemediğimizden yeni bir kanal açıp, boğaza da “bakım çalışması var, lütfen alternatif yolları kullanınız” tabelası asarak paralı kanalımızdan geçmeye mecbur bırakma gibi bir projemiz var, televizyonlarda neden aynısı olmasın? Hatta, başka hiçbir kanala izin verilmez, isteyen seyreder, istemeyen etmez... Şimdi kanal bolluğu var da ne oluyor? Biri ekmek zehirdir diyor, diğeri ekmek yemeyen büyüyemez diyor. Birinde tereyağını su gibi içmek tavsiye edilirken diğerinde kolesterolden uzak durmamız isteniyor. Bal ve şeker zararlı mı değil mi, kafamız karışıyor haliyle. Tek ses çıkacak, evlerde kumanda savaşları bitecek. Bir de bütün televizyonlara kamera özelliği eklendi mi, Zeki Müren de bizi görebilecek...

Peki, kanalın ismi ne olacak? Bütün kanallar tek bir havuzda toplanacağı için kanalın isminde havuza bir gönderme anlamlı olur. Daha havalı olsun diye havuz kelimesinin ingilizcesi olan pool’un ilk harfini kullanıp “P’li Kanal” diyebiliriz ama yavan olur sanki. Halihazırdaki bütün kanallarımızda haber bültenlerinin büyük bir bölümünü İstanbul haberleri oluşturmuyor mu? İstanbul ülkemizin bir markası, kanalımızın Kanal İstanbul ile benzeriğinden de bahsettik, büyük ihtimalle Pelikancılar namı ile maruf yalı sakinleri tarafından da yönetilecek ve umeramız ne buyurursa buyursun kat’i surette “beli sultanım” denecek şekilde bir yayın politikası izlenecek, o zaman en iyisi bu kanalın ismi “Pelikanal İstanbul” olsun. Logosunda da pekâlâ bir pelikan kuşunun resmi olabilir.

Soğanlı Terör Örgütü!

Et fiyatları ile ilgili durum daha çözülememişken soğan fiyatlarının tavan yaptığı görüldü. Hükümetin açıklayamadığı ve onu zora sokan her durumda olduğu gibi soğan meselesinde de düşman bulundu çok şükür. Günlerdir stokçuluk yapanlar konuşuluyor, depolara baskınlar düzenleniyor. Gazetelerin “Mardin’de 30 ton soğan ele geçirildi” başlığıyla verdiği haber, tüyler ürpertici gerçeği gösterdi. Evet, ülkenin ekonomisini bozmak suretiyle diz çöktürmeye çalışan bir terör örgütünden bahsediyoruz! Ele geçirdiği 30 ton soğanı kullanarak “T.C Mardin Zabıta” yazmadığı için zabıta müdürü haritadan yer beğenmek zorunda kalır mı bilmiyorum, o kadar ciddi bir konu. “Yok artık!” demeyin, soruyorum, soğanın kilosu kaç lira oldu? Beş buçuk civarı, yani bir dolar! Şifreleri şu: “S serisi bir dolarlık banknot getir, bir kilo soğanı al!” “Cücük” lakaplı soğan “lübbi”sinin en etkili isminin firarda olduğu söyleniyor…

Peki bu örgütün ismi ne olacak? STÖ diyebiliriz ama bazıları bunu “Sivil Toplum Örgütü” diye okuyabilir. SOTÖ desek, bu da et sote ile karıştırılabilir. Vatandaşa, refahı arttığı için alamadığı eti hatırlatır, iyi olmaz. Bence en iyisi SOĞOS! Başını bir macar sosisin çektiği ve küresel bir güç olan Soğanlı Operasyon Sistemi’nin kısaltması. Bir konuyu daha dış güçlere bağlayarak deşifre etmenin mutluluğu, paha biçilemez!

Televizyon


Televizyon
Türkiye’de radyo ve televizyon yayını devlet (tek)eliyle başladı. Devlet, vatandaşına iletmek istediği mesajları bu kanalla iletti. Hükümete gelen, devletin radyo ve televiyonunu kendisinin bir propaganda aracı olarak kullandı.

Doksanlı yıllarda yayın hayatına başlayan özel kanallarla birlikte, kalitesi tartışmalı da olsa çok sesli ve renkli bir medya oluştu. Günümüzde ekonomik durumu ne olursa olsun neredeyse her evde bulunması, hatta bazı evlerde biri oturma odasında ve biri mutfakta olmak üzere birden fazla sayıda bulunabiliyor olması sebebiyle televizyon, toplumu yönlendirme ve algı oyunları için mükemmel bir araç. Doksanlı yılların çocukları “bana bir masal anlat baba” derlerdi, içinde kurtla kuzu olan… Şimdiki çocuklara “Pana” bir masal anlatıyor filmle, içinde kurtla pusu olan…

Günümüz medyasına baktığımızda sistematik bir şekilde yapıldığı intibaını uyandıran iki husus göze çarpıyor: İlki ahlâkî çöküntü oluşturan yayınlar, ikincisi de düşünceyi ve zekâyı dondurup izleyeni aptallaştıran yayınlar. Neler var meselâ?

Yerli Diziler: “Bihter” ölçeği ile ölçülse en az 9 şiddetinde ahlâkî depremlere yol açtıkları görülür. Fragmanlarında durmadan birbirine bağıran insanlar var. İyi oyunculuğun çok bağırma olduğunu kim söylediyse fena kandırmış anlaşılan. Birbirine tokat atan insanlar, durmadan ağlayanlar şiddeti özendiriyor. Nikâhsız ilişkiler, müstehcenliğe varan giyim kuşam ahlâk bozuyor. Kötü oyunculuk, özgün olmayan ve herhangi bir moral ders vermeyen senaryolar da doğrudan beyni hedeflemiş görünüyor. Hele aşiret dizileri yok mu, senaristlerin hiçbir gerçekliğe dayanmayan fantastik kurguları ve oyuncuların çok kötü mahalli ağız taklitleri çok itici. Önceki bölümün özeti, reklâmlar derken 3 saati kaplayan bir zaman dilimini çalıyorlar ömürden.

Magazin ve Yarışma Programları: En meşhuru yarışmacıların acından, seyircilerin Acun’dan ölmek üzere oldukları bir proje olan “Survivor”. Proje diyorum, çünkü ülke gündemi ne olursa olsun reytinglerde üst sıraları kaptırmaması başka nasıl açıklanıyor bilemiyorum. Televole ile başlayan şatafatlı ve lüks hayatı ballandırarak anlatan programlar, dönemin MİT müsteşarı tarafından da eleştirilmiş ve kendisi “Altı çocuğu olan, evine ekmek götüremeyen birisiniz. Akşam televizyonunuzu açtığınızda ‘Televole’ programlarında 60 kişinin nasıl yaşadığını görüyorsunuz. Siz olsanız ne düşünürsünüz? Ben bu durumda olsam belki de komünist olurdum” demişti.

Evlilik Programları: “Evililik müessesesi nasıl itibarsızlaştırılır?” sorusuna cevap olarak doğmuş gibi, mal varlıkları ve para üzerinden kendini ifade etme ve ilişki düzenleme programları. Stüdyodaki seyircisinden yarışmacısına, komple bir mizansen olduklarına dair sektör içinden itiraflar da geldi.

Yandaşlık Yayınları: Yetmiş dil ile, “ülke” çapında yayın yapan ve “net” bir şekilde “sabah-akşam” hatta “24” saat boyunca iktidarı tesbih ve tahmid eden “havuz” kanallarının yaptığıdır. Bu yayınları yapanlar, sosyal medya trollerinin görsel medya versiyonlarıdır. Mevcut iktidar “Sayın Öcalan demeyi ve PKK bayrağı açmayı suç olmaktan çıkardık” dediği anda “Bebek katili dediğiniz adam bize yol gösterdi” diyebilecek ve çözüm süreci dolaba kaldırıldığında da muhalefeti “terörist sevici” ilân edecek kadar omurgasızlardır. Bu yayınlar da doğrudan insan beynini hedef almış görünüyor.

Ramazan Yayınları: Dinî kanallar haricinde, iftar ve sahur zamanları ile sınırlı yayınlardır. Geçmişte yaşanmış ibretli hikâyeler acıklı bir biçimde anlatılıyor. Hikâyeleri dinleyen insanlar, orda anlatılan insanların çok özel insanlar olduğunu ve istese de kendisinin onlar gibi olamayacağını düşünür.
Özdeşlik kuramadığı için aldığı ders de o anlık olur, kısaca bir duygulanır. Günümüz insanının güncel problemlerini işleyen yapımlar maalesef yok. Bir de hocalara fetva verdirme olayı var ki, evlere şenlik. Bu programda sorulan soruların çoğu aslında dünyevî hayatı zevk ve eğlenceden ödün vermeden dinî bir kılıfa da uydurabilme çabasını gösteriyor. Biraz da reyting kaygısıyla süslenen ve abartılan sorular veya sorulara verilen cevaplar da oluyor. Bazan konuşmacılar daha marjinal olmak adına uçuk şeyler de söyleyebiliyor. Namaz kılmanın anlatılabilecek binlerce faydası ve fazileti varken, namaz kılmayanları tasvir etmek için hakaretvari ifadeler kullanmak, kesinlikle namaz kılmayı teşvik edici olamaz.

Yapımcılara sorulduğunda “halk bunları istiyor” diyorlar. Halka sorulduğunda “seyredecek başka bir şey yok” deniyor.
Bakalım bu kısır döngü nasıl kırılacak…
Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/televizyon_401774
Tarih: 27 Haziran 2016

Öne Çıkan Yayın

Siya-Nur

Siya-Nur     Ülkemizde maddi felaketler, yetkili şahısların kendileriyle olan etkileşimine göre ikiye ayrılır: İlk kısım, üzerinden mağd...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: