Bu Blogda Ara
Arşiv
Televizyon
Türkiye’de radyo ve televizyon yayını devlet (tek)eliyle başladı. Devlet, vatandaşına iletmek istediği mesajları bu kanalla iletti. Hükümete gelen, devletin radyo ve televiyonunu kendisinin bir propaganda aracı olarak kullandı.
Doksanlı yıllarda yayın hayatına başlayan özel kanallarla birlikte, kalitesi tartışmalı da olsa çok sesli ve renkli bir medya oluştu. Günümüzde ekonomik durumu ne olursa olsun neredeyse her evde bulunması, hatta bazı evlerde biri oturma odasında ve biri mutfakta olmak üzere birden fazla sayıda bulunabiliyor olması sebebiyle televizyon, toplumu yönlendirme ve algı oyunları için mükemmel bir araç. Doksanlı yılların çocukları “bana bir masal anlat baba” derlerdi, içinde kurtla kuzu olan… Şimdiki çocuklara “Pana” bir masal anlatıyor filmle, içinde kurtla pusu olan…
Günümüz medyasına baktığımızda sistematik bir şekilde yapıldığı intibaını uyandıran iki husus göze çarpıyor: İlki ahlâkî çöküntü oluşturan yayınlar, ikincisi de düşünceyi ve zekâyı dondurup izleyeni aptallaştıran yayınlar. Neler var meselâ?
Yerli Diziler: “Bihter” ölçeği ile ölçülse en az 9 şiddetinde ahlâkî depremlere yol açtıkları görülür. Fragmanlarında durmadan birbirine bağıran insanlar var. İyi oyunculuğun çok bağırma olduğunu kim söylediyse fena kandırmış anlaşılan. Birbirine tokat atan insanlar, durmadan ağlayanlar şiddeti özendiriyor. Nikâhsız ilişkiler, müstehcenliğe varan giyim kuşam ahlâk bozuyor. Kötü oyunculuk, özgün olmayan ve herhangi bir moral ders vermeyen senaryolar da doğrudan beyni hedeflemiş görünüyor. Hele aşiret dizileri yok mu, senaristlerin hiçbir gerçekliğe dayanmayan fantastik kurguları ve oyuncuların çok kötü mahalli ağız taklitleri çok itici. Önceki bölümün özeti, reklâmlar derken 3 saati kaplayan bir zaman dilimini çalıyorlar ömürden.
Magazin ve Yarışma Programları: En meşhuru yarışmacıların acından, seyircilerin Acun’dan ölmek üzere oldukları bir proje olan “Survivor”. Proje diyorum, çünkü ülke gündemi ne olursa olsun reytinglerde üst sıraları kaptırmaması başka nasıl açıklanıyor bilemiyorum. Televole ile başlayan şatafatlı ve lüks hayatı ballandırarak anlatan programlar, dönemin MİT müsteşarı tarafından da eleştirilmiş ve kendisi “Altı çocuğu olan, evine ekmek götüremeyen birisiniz. Akşam televizyonunuzu açtığınızda ‘Televole’ programlarında 60 kişinin nasıl yaşadığını görüyorsunuz. Siz olsanız ne düşünürsünüz? Ben bu durumda olsam belki de komünist olurdum” demişti.
Evlilik Programları: “Evililik müessesesi nasıl itibarsızlaştırılır?” sorusuna cevap olarak doğmuş gibi, mal varlıkları ve para üzerinden kendini ifade etme ve ilişki düzenleme programları. Stüdyodaki seyircisinden yarışmacısına, komple bir mizansen olduklarına dair sektör içinden itiraflar da geldi.
Yandaşlık Yayınları: Yetmiş dil ile, “ülke” çapında yayın yapan ve “net” bir şekilde “sabah-akşam” hatta “24” saat boyunca iktidarı tesbih ve tahmid eden “havuz” kanallarının yaptığıdır. Bu yayınları yapanlar, sosyal medya trollerinin görsel medya versiyonlarıdır. Mevcut iktidar “Sayın Öcalan demeyi ve PKK bayrağı açmayı suç olmaktan çıkardık” dediği anda “Bebek katili dediğiniz adam bize yol gösterdi” diyebilecek ve çözüm süreci dolaba kaldırıldığında da muhalefeti “terörist sevici” ilân edecek kadar omurgasızlardır. Bu yayınlar da doğrudan insan beynini hedef almış görünüyor.
Ramazan Yayınları: Dinî kanallar haricinde, iftar ve sahur zamanları ile sınırlı yayınlardır. Geçmişte yaşanmış ibretli hikâyeler acıklı bir biçimde anlatılıyor. Hikâyeleri dinleyen insanlar, orda anlatılan insanların çok özel insanlar olduğunu ve istese de kendisinin onlar gibi olamayacağını düşünür.
Özdeşlik kuramadığı için aldığı ders de o anlık olur, kısaca bir duygulanır. Günümüz insanının güncel problemlerini işleyen yapımlar maalesef yok. Bir de hocalara fetva verdirme olayı var ki, evlere şenlik. Bu programda sorulan soruların çoğu aslında dünyevî hayatı zevk ve eğlenceden ödün vermeden dinî bir kılıfa da uydurabilme çabasını gösteriyor. Biraz da reyting kaygısıyla süslenen ve abartılan sorular veya sorulara verilen cevaplar da oluyor. Bazan konuşmacılar daha marjinal olmak adına uçuk şeyler de söyleyebiliyor. Namaz kılmanın anlatılabilecek binlerce faydası ve fazileti varken, namaz kılmayanları tasvir etmek için hakaretvari ifadeler kullanmak, kesinlikle namaz kılmayı teşvik edici olamaz.
Yapımcılara sorulduğunda “halk bunları istiyor” diyorlar. Halka sorulduğunda “seyredecek başka bir şey yok” deniyor.
Bakalım bu kısır döngü nasıl kırılacak…
Link: http://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/televizyon_401774
Tarih: 27 Haziran 2016
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Öne Çıkan Yayın
Toptan Fiyatına Adalet!
İbrahim Özdabak Karikatürü Bazı işlerde kolaya kaçmak ve kısa yoldan işi halletmek için toptancılık yoluna gidilir. Alışveriş yaparken m...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetlendikten sonra uygun görülürse yayınlanacaktır. Genel ahlâka mugayir ifadeler, hakaretler veya spam türündeki muhtevaya sahip yorumlar, takdir edersiniz ki, yayınlanmayacaktır. Onun haricinde her türlü yorum yapabilirsiniz, yapınız hatta...