Fikir ve ifade hürriyetinin kâfi derecede kullanılamadığı ülkelerde geleneksel medya araçlarının tesiri azalır.
İnsanlar, kendilerini ifade etmek için alternatif
mecralara yönelirler. Balon gibi, bir yerine parmağınızı bastırırsanız
başka bir yerde fazladan şişmeler olduğunu görürsünüz. Ülkemizde sosyal
medyaya teveccüh üst seviyelerdedir. Aman ha, sakın ülkemizde fikir ve o
fikri ifade etme hürriyetinin kısıtlı olduğunu söylediğimi sanmayın. Şu
an söyleyemiyorum yani...
İktidara yakın bir sivil toplum kurumunun birkaç ay önce gazeteciler
üzerine yaptığı bir çalışma vardı hatırlarsanız. Eskiden anaakım denilen
medya kuruluşlarında çalışmaktayken, bu medyaların el değiştirmesi
sonrası muhalif kimlikleriyle tanınan meşhur bazı gazetecilerin, uluslar
arası medya kuruluşlarının Türkiye şubelerinde çalıştıklarını,
bazılarının da şahsî internet sayfaları ve sosyal medya kanallarını
kullandıklarını anlatan bir rapor yayınlamıştı.
Adeta bir fişleme aparatı olarak kullanılan bu raporda bazı
gazetecilerin twitter hesapları ile yaptıkları paylaşımlardan
bahsediliyordu. Daha ilginci, dikkat çekici (muhtemelen onlara göre
tehlikeli) olabilecek birtakım paylaşımları beğenen gazetecilere dikkat
çekiliyordu. Sahipleri değiştikten sonra iktidara daha yakın olan gazete ve
televizyonlar, yeni yayın çizgilerine uyum sağlayamayacak kişileri
kovdular. Artık, adaletten dış politikaya, eğitimden sağlığa ve günlük
siyasetten güvenliğe kadar her konuda neredeyse aynı adamları ekranlara
çıkarıyorlar. Adam da “ben ceza hukukçusuyum kardeşim, depremden ne
anlarım” demiyor meselâ...
UÇUŞ
Çoğunlukla birbirinin aynı cümlelerle yayın yapan, aynı manşetleri ve
başlıkları atan o kadar çok gazete ve televizyon var ki, artık vatandaş
nezdindeki inandırıcılıkları ve okunurlukları azalıyor. Kullanılan
provokatif ve militanca dilden bahsetmiyorum bile. Ekonominin çok iyi
gittiğini anlatıp duruyorlar, ama vatandaş, ayarlanan ve uyarlanan
rakamlara itibar etmiyor artık, cebine ve tenceresine bakıyor.
Einstein’in meşhur sözü gibi, haklı olsalar ekonomimizin uçuşa geçtiğini
tek bir defa söylemeleri bile yeterli olurdu.
Kendisine tanınan anayasal haklar çerçevesinde meşru gösteri ve
yürüyüş hakkını kullanamayacağını, kullanırsa yiyeceği cop ve biber gazı
ile kalıp hiçbir haberde yer alamayacağını bilen vatandaş, kendi
alternatiflerini oluşturuyor. Cumhurreisinin konuşması esnasında, beklenmedik bir şekilde, işsiz ve
aç olduğunu söyleyen bir vatandaş çıkınca, konuşmayı canlı olarak veren
onlarca kanal yayını kesti.
Gazete ve televizyonlardan umudu kesen vatandaş sosyal medyaya itibar
ediyor. Evet, kendini ifade etmek için sosyal medya uygun bir mecra,
ama unutulmamalı ki doğrular ve yanlışlar burada iç içe. Güçlü olanın
sesi çok çıkıyor ve sesi çok çıkanın haklı olduğu yönündeki peşin kabul
devreye giriyor çoğu zaman. İlgi çekmek veya kitleleri manipüle etmek
için yalan haber çokça dolaşabilir. Hoşa gitse bile, sansasyonel
denilebilecek bilgi ve haberleri teyit etmeden paylaşmamak gerekir.
Adalet Dağıtım Merkezi Olarak Sosyal Medya
Basın gibi, adalete olan güven de sarsıldığı için sosyal medya bir
üst mahkeme gibi kullanılıyor. Buna sosyal medyargıtay diyebiliriz. İş o
raddeye gelmiş ki, sosyal medya gündemine gelmese hakkında işlem
yapılmayacak kişiler, internette yedikleri linç sonrası haklı/haksız
olduğuna bakılmazksızın gözaltı-tutuklama yaşayabiliyor. Yani şöyle,
duyulmasa tutuksuz yargılanacak olan bir kişi, sırf tepkileri dindirmek
için tutuklanabiliyor. Kötüye kullanıma uygun bir durum olduğu için
dikkatli olmak gerekir. Hâkim/savcıların işini yaparken sosyal medya
tepkisinden çok hakkaniyet ölçüleri ile davranmaları gerekir.
Peki, yüksek sosyal medya mahkemesinde hangi araç hangi tarzdaki dâvâlara bakar?
Whatsapp: Terörle mücadele ve organize suçlar
İnstagram: Evlenme, boşanma işleri, asliye hukuk dâvâları
Twitter: Ceza dâvâları
Ekşisözlük: Alacak-verecek, ticaret dâvâları
Linkedin: İş hukuku dâvâları, mobbing
Facebook: İstinaf mahkemeleri
Link:
https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/medyargitay_512646