Bu Blogda Ara

Arşiv

kur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Anadolu’dan Kur’unum

Anadolu’dan Kur’unum
Can Baytak Karikatürü

 

Işıltılı gözleri ve zaman zaman alengirli sözleri ile bizleri neşelendiren bakanımız yine bomba gibi açıklamalarda bulundu, tam olarak şöyle dedi:

“Neo klasik ekonomi düşüncesinden epistemolojik bir kopuşu temsil eden heteredoks yaklaşım günümüzde giderek ön plana çıkan davranışsal ekonomi ve nöro ekonomi ile daha fazla önem kazanmaktadır.

Alanı ekonomi olanlar bu sözlerden bir şey anladı mı, emin değiliz. Ekonomist olduğunu söyleyenlerin bazıları, ekonomimizin fevkalade iyi yönetildiğini iddia edip, yaşanan sıkıntıları dış güçlerin müdahalelerine bağlıyor çünkü. Ekonomi politikaları heterodoksanlı olunca, güvenlik politikalarında olduğu gibi enflasyonda da doksanlı yılları yeniden yaşar gibi olduk.

Doksanlar deyince aklıma o yıllarda TRT’de yayınlanan ve Güntaç Aktan’ın sunduğu Anadolu’dan Görünüm programı geldi. Programı hatırlayanların kulaklarında o meşhur müziği çınlamaya başlamıştır.

Bugünlerde çekilse muhtemelen programın adına Anadolu’dan Kur’unum derlerdi. Belki de açılış haberi şöyle olurdu: “Merkez’e bağlı Rezervli kazasının Kuroynak kur’salında devriye gezen SWAP timi, bir grup Dış Güç’le sıcak temas sağladı. SWAP ekibinin ‘teslim ol!’ çağrısına ateşle karşılık veren dövizler kısa sürede etkisiz hale getirildi. Enflasyondan yararlanarak kaçan Dış Güçlere yönelik, bölgede geniş çaplı bir operasyon başlatıldı. KKM kur’akollarının katkısıyla yürütülen operasyonda çember iyice daraldı.”

Şimdi de, mikrofonu Anadolu’daki vatandaşa uzatıp epistemolojik kopuşu, heterodok-ortodoks politikaları, dar ve orta gelirliler için hazırlanan konut projelerini ve kısaca ekonomiyi soralım:

Sabit Gelirli: “Epistemolojik falan anlamam, bunların işi hep istemolojik. Onlar ister, biz veririz. Onların alanı ekonomi, bizim de verenimiz... Bir telefon aldığımızda iki telefon parasını devlete veririz. Bir araba aldığımızda, üç araba fiyatını da vergi olarak hibe ederiz. Maaşımız daha elimize geçmeden vergisini öderiz. Arada zam aldığımız da olur, ama onu da gelir vergisindeki bir sonraki dilime daha çabuk geçmek suretiyle maliyeye veririz. Şöyle düşünün, kargo ücretinden muaf olmak için alışveriş sepetinizi belli bir tutara kadar doldurmuşsunuzdur. Alışveriş sitesi size bir kıyak daha yapıp 15 lira ekstra bir indirim yapacağını söylediğinde 115 liralık bir tasarruf yapmanın sevincini yaşarsınız ancak son anda yapılan inidirimle bedava kargo kapsamı dışına çıktığınızı ödeme yaptıktan sonra anlarsınız, toplamda 85 lira fazladan ödemişsinizdir...”

“Çıkar telefonunu” Dayısı: “Ortodonti çok önemli. İşten artmaz, dişten artar demişler. Ekonomi işi gözlerdeki ışıltı kadar dişlerdeki ortodontidir. Dişleri de, safları da sıklaştıralım. Biz yine iyiyiz. Raflarımız dolu çok şükür, Avrupalı açlıktan ölüyor. Parası olsa ne yazar, rafları bomboş. Okullarında silgi yemeye başladı çocuklar. Biz biraz sıkıntı çekiyoruz ama hep dış güçlerin saldırısı. Bizi kıskanıyorlar. İçerideki hain, terörist ve işbirlikçiler olmasa yabancıları siler süpürürdük de...”

Orta gelir tuzağındaki genç: “Eskiden orta gelir grubundaydım. Artık orta gelmiyor. Orta gelir gibi olsa, vurdugumuz gol da olsa, AKem vermiyor, ofsayt düdüğünü çalıyor. Hayır, Trakyalı değilim... O çaldıkça ak-emiciler alkışlıyor, onlar alkışladıkça o da çalıyor düdüğü... Var’a yapılan itirazlar bir yere varamıyor, VAR’lık mega-fonun başında da o var. Kendini oraya layık görüp atamış, atamayı da kendi onaylamış. Kendisine sadece kendi itiraz edebilir.”

Kuantum bilinçaltıcısı abla: “Tamamen Cumhurbaşkanımızın tensibi, himayesi ve talimatıyla, konut konut konut! Etrafa, sağdan sola, aşağıdan yukarıya doğru konut. Ve TOKİ’yle birlikte, beşli çetelerle birlikte, müteahhidana doğru konuuut konut! Ve imar halini gerçekleştir...”

Sıradan çinko pilli vatandaş: “Heterodoks falan anlamam ben. Bizim için hepsi birbirinden beter o doksların. Yeterodoks artık! Söz milletindir! Millet aç, süslü ve anlamsız sözleriniz karın doyurmuyor! Bastırılmış rakamlar açlığı bastırmıyor, mızrak çuvala sığmıyor!

 Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/anadolu-dan-kur-unum_570701

Göz Boyama

Göz Boyama
İbrahim Özdabak karikatürü

 

Yozgat Çekerek millet bahçesindeki çimlerin, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay Bey’in ziyareti öncesi yeşile boyandığına dair görüntüler sosyal medyada dolaştı.

Ekonomi ile ilgili sorulara cevap verirken gözlerine baktıran bakan Nebati’den ilham alarak boyamış olabilirler. Sonuçta çimlerde nebatî ışıltıyı yakalamak için bir göz boyama işlemi var.

Ne kadar “işler yolunda, şöyle büyüyoruz, böyle şahlanıyoruz” deseler de ekonomi şu anda bitkisel hayatta. Maşallah dedikleri bütçenin ömrü altı ay oldu, ek bütçe tanımlamak zorunda kaldılar. Sene sonundan önce zamlanmaz dedikleri asgari ücrete ayar çektiler.

Asgari ücretle birlikte, özel sektörde çalışanlarına maaş zammı yapanlar da oldu ama o zamlar ne kadar etkili derseniz şöyle ifade edelim: hissedilen pahalılığın yarısı kadar açıklanan enflasyon oranının altında kalan oranlardan bahsediyoruz. Kaldı ki, o zamlar da, geçen seneye göre miktarı çok az artırılmış olan vergi dilimlerine takılıp devlete geri dönüyor. Yani, vergi dilimlerindeki güncelleme enflasyon oranında olmadığından, maaş artsa bile daha büyük bir vergi dilimine daha çabuk geçiliyor ve bunun sonucunda çok daha fazla maaş kesintisi yaşanıyor. Çalışanlar olarak “Belki bir sabah ücretlere zam gelecek lakin, nakit geçmiş olacak, maliye vergilerini dilim dilim kesmiş olacak” şarkısını sene başından beri söyleyip duruyorduk zaten...

Dilim demişken aklıma geldi, boş baklava ve şerbetsiz baklava gibi ürünleri de satmakta zorlanan esnaf, yakında sadece baklava resimlerinden oluşan ürünlerin NFT’sini “BAK” diyerek satışa çıkarabilir.

KKM denilen fakirden alınıp zengine verme sisteminde ödenen paralar 37 milyar lirayı geçti. Nass gereği artırmadıklarını söyledikleri ve fakat düşürmeyip sabit bıraktıkları politika faizi de piyasadaki bütün faizleri yükseltmekle kalmıyor, kurun da artmasına sebep oluyor. Artan kur maliyetini milletçe sırtlanacağız artık.

Ekonomi başındakiler mangalda kül bırakmayadursun, iktidarın içinden de ekonomi yönetimine dair eleştiriler gelmeye başladı. Erdoğan’ın hemşerisi ve uzun zamandır destekçisi olan AKP MKYK üyesi Metin Külünk ekonomik gidişata dair tespitlerde bulundu. “Türkiye’de en az kazanan ile en çok kazanan arasındaki fark 23 kattır. En tepedeki %10’luk nüfus toplam gelirin yaklaşık %55’ine sahipken, en alt %50’lik nüfusun toplam gelirden aldığı pay %12’lerdedir” diyen Külünk eleştirilerine şöyle devam etti:

“Kamu bankaları acilen asli vazifelerine odaklanmalıdır. Esnaf, sanatkar, KOBİ, çiftçi, öğrenci, işçi, memur gibi kesimlerin ihtiyaçları için kurulmuş olan Kamu Bankaları milli kaynakları millet lehine kullandırmalıdır. İnşaat sektörüne kaynak aktarımı minimize edilmelidir.

Betona gömülen paradan vatandaşa bir pay düşmüyor. %10’luk kesime verilen krediler %50’lik kesimin refahını artırmıyor. Dar bir elit kesim servetine servet katıyor. Bu düzeni baştan aşağı değiştirmek zorundayız. Sokağı duymayan, sokağı görmeyen teknokrat akıl sorgulanmalıdır.”

Aslen, herkesin bildiği ve daha önce muhalefet çevrelerince söylenen şeyleri dile getirmiş olsa da zamanlaması bakımından manidar açıklamalar olduğu kesin. Temenni ederiz ki bu açıklamalar uyuyan bazı gözleri uyandırsın. Bu vesileyle, ilahiden ilham alarak söyleyelim:

"Uyan ey gözlerim bitkisel hayattan
Uyan ey ışıltılı rüyaya bakan...
Enflasyonun kastı vatanadır inan
Uyan ey ışıltısı bol gözlerim gafletten uyan"

Link:  https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/goz-boyama_567402

Kuryemez ve KKMA

 

İbrahim Özdabak Karikatürü

Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat sistemi mudilerine ödemeler Mart ayı sonu itibarıyla yapılmaya başlandı.

Mart ve Nisan aylarında toplam 16 milyar TL tutarında kur farkı ödemesi yapılmış. Dolar kurunun 16 lira civarında seyrettiği bugünlerde, 16 sayısı üzerinden bir uyum yakalanmış görünüyor. 

Allah, kırk sayısı etrafında bir tenasüp yakalatmasın diyeceğim ama en dipleri gördüğü söylenen TL maalesef değer kaybetmeye devam ediyor. Kur yine tırmanışlarda, madeni paralarımızın hurda değeri, üzerinde yazan para değerinden daha fazla eder olmuş. 70 kilo madeni parayı hurda değeri üzerinden satmaya kalkan kişiye ceza kesilmiş. Paranın değerini düşüren kişileri yakalasalar ne yaparlar, Allah bilir. 

Kur Korumalı Mevduat (KKM) ismi, rahmetli Kemal Sunal’ın oynadığı Varyemez isimli filmi hatırlattı. Filmde, maddi olarak darboğaza girmiş olan gençlerin yolu, cimriliği ile meşhur iş adamı Ragıp Elibol’la hasbelkader kesişir. Birden, akıllarına gelen çılgın bir fikirle onu kaçırmaya ve ailesinden fidye istemeye karar verirler. Kendilerini tanıtırken, kurumsal görünmek adına, ayaküstü bir örgüt ismi uydururlar: KKMA. Uzun okunuşu: “Kap Kaçır Mangizi Al” şeklindedir. 

İşler KKMA’nın umduğu gibi gitmez. Elibol’un ailesi, iş ortakları ve arkadaşları bir kuruş bile fidye vermeye yanaşmaz, hatta servetini paylaşmak için adamın ölümünü beklemektedirler. KKMA, istediği parayı alamadığı gibi, şekeri, tansiyonu, romatizması ve baş ağrısı olan Ragıp Bey’in ilaçları için ayrıca bir masraf da eder. 

Mevduat dolara kaçmasın diye aniden uydurulan KKM sistemi de, kurlar yükselmeye devam ederse, ödeyeceği kur farkları ile bizi zarara sokacağa benziyor. Rezervlerin bittiği, gittikçe yükselen kredi risk primi (CDS) puanı sebebiyle dış borç alımının zorlaştığı bugünlerde, kuru frenleyecek fazla bir mekanizma görünmüyor açıkçası. 

Varyemez filmindeki KKMA gibi çaresizlikten ortaya çıkmış ve hesapsız, plansız hareket eden ve hüsrana uğrayan sistemi hatırlatmaması için, KKM sistemine alternatif isimler ne olabilir diye düşünüyorum; aklıma gelen birkaç seçenek var:

DGM: Devlet Güvenceli Mevduat. Pek hayırla yâd edilmeyen, eski bir mahkeme ismini hatırlatıyor, olmaz bu.

KOF: Kur Odaklı Faiz. Yok, bu da olmaz. Bir kere, “bu da kof çıktı” şakalarına sebep olur. Sonra, isminde faiz geçtiği için sakıncalı. Gel de bunu tabana anlat... Gerçi “ismine ne derseniz deyin faiz yok mu bu işin içinde” diyeceksiniz, haklısınız, örtülü bir faiz var. Banka direktörleri bu örtülü faize selam çakıyorlar hatta...

DEMANS: Dolara Endeksli Mevduatı kur Ayarında Nemalandırma Sistemi. Kazancı az bulanlara slogan olarak “buldunuz, bunamayın” diyebiliriz. İsim biraz uzun mu oldu ne... Sonuna gelinceye kadar başını unutur insan. Ne diyorduk... Ha, evet... Sistemi, başa gelmesi istenmeyen bir hastalık ismi ile anmak, insanların uzak durmasına sebep olabilir. 

DEM: Dövize Endeksli Model. Kısa, öz, kıvamlı bir tabir. Velakin, çay fiyatlarına gelen zamlarla yerli u”çay”ımızın göklere çıkması sebebiyle şimdilik kalsın...

KURDEŞEN: Kur Değişimine EŞ Enflasyon farkı. Dolar kurunu deşen çekinmesiz hareket. Fakat Karındeşen Jack gibi bir seri katili hatırlatır, şiddete hayır diyor ve bu şıkkı da eliyoruz.

KKMA: Kuru Küçült, rezervi Merkeze Al. Bir dakika, başa mı döndük? Hay Allah... Kurları küçültmek için bu sistemi getirdiler, milleti sistemde tutabilmek için kurun yükselişini seyrediyorlar. 

Sistemi bilmem de, galiba bizim filmin adı “Kuryemez” olacak...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/kuryemez-ve-kkma_564209

Milletvekillerinin Anlatmadığı Ekonomi

 

Milletvekillerinin anlatmadığı ekonomi
Milletvekillerinin anlatmadığı ekonomi

Partisinin milletvekilleriyle görüşürken, ekonomik gidişatla ilgili artan eleştiriler hakkında Cumhurbaşkanı Erdoğan “Bugüne kadar vatandaşımızı bu yük altında ezdirmemek için çok şey yaptık, ama biz yaptıklarımızı sahada gerektiği kadar satmıyoruz, halka anlatmıyoruz. Neyi, nasıl yaptığımızı anlatalım; anlatalım ki elimiz daha güçlü olsun” dedi.

Aslında, ekonomide neyi nasıl yaptıklarını bilen ve anlatan kişiler var, ama geleneksel medyada kendilerine yer bulamıyorlar, bulanların da imkânları kısıtlı. Sesleri de fazla çıkmıyor haliyle, alternatif mecraları kullanıyorlar. 

Erdoğan her ne kadar “satamıyoruz” dese de, iktidar sahiplerinin şu ana kadar en çok yapabildiği şeylerden biri satmak olmuş. Fabrikalar, madenler, limanlar... aklınıza ne gelirse artık! 

Zamanında 40 milyar dolar değer biçilen telekom şirketi 6,5 milyar dolara satıldı. Alanlar, kasasındaki paraları ve yıllık kârları ceplerine aktardı, yeni yatırım yapmayı bırakın, bakır kablolarını bile satarak kurumu borçlu hale getirdi. Bankalardan aldığı krediyi de ödeyemeyip gitti. Geriye, piyasa değeri 3 milyar dolar civarlarına düşmüş bir enkaz bıraktı. 

5 milyon liraya satılan kâğıt fabrikası kapatıldı. Alanlar, içerisindeki makineleri 11 milyon liraya satmışlar. Yıkılan fabrikanın arazisini de TOKİ 60 milyon liraya almış, konut yapmak için. 

Dışarıdan bol ve ucuz dövizin geldiği yıllar oldu, ama gelen para inşaat ve beton işlerine harcandı. İhale kanununda yüzlerce kez değişiklik yapıldı, ihalelerin kendilerine yakın firmalara gitmesi için her şey yapıldı. Bütün dünyada, en çok kamu ihalesi alan on firmanın beşi bu topraklardan çıktı. Çoğu ihaleyi alanlar, ihale için gerekli finansmanı sağlamak için hazinenin kefil olduğu krediler aldılar. Bir birim maliyetli iş on birim fiyatla ihale edildi, 25-30 yıl boyunca işleyecek kullanım bedelleri Hazine tarafından garanti edildi. Krediyi veren veya ona kefil olan devlet, garanti ödemelerine maruz kalan devlet, ama sorarsanız “kasadan tek kuruş ödemeden” özel şirketlere yaptırıldı. 

Kütahya Zafer Havaalanı için yıllık 1 milyonun üzerinde yolcu garantisine ulaşılmış (kademeli bir şekilde daima garanti sayısı artıyor) ama geçen yıl havalimanını kullanan yolcu sayısı binlerde kalmış. 

Onlar da, Nemrud ateşini söndürmeye koşan karınca misali, “en azından safımız belli olsun” demişlerdir her halde...

KÖİ (Kamu-Özel İşbirliği) denilen modelle yapılan projelerde borçlar da, kullanım bedelleri de dolarla belirleniyor. Yıllık olarak dolar enflasyonunun üzerine kur farkları hesaplanarak vatandaşa çıkan maliyet “güncelleniyor”.

Milyonlarca dolar değerinde vergi borçları bir kalemde silinen firmalar mı dersiniz, kesinleştikten sonra, yapılacak işleri veya maliyetleri alan lehine değiştirilmiş ihaleler mi... Karar Gazetesi ekonomi yazarlarından İbrahim Kahveci, projenin başında açıklanan maliyetle, yapımı bittikten sonra açılışında açıklanan maliyetler arasında fahiş farkların olduğu ihaleleri yazıp duruyor, işletme süresi sessiz sedasız 5 yıl daha uzatılan köprüleri de...

İthalatın önü açıldı, “paramız var ki alıyoruz” dendi. Yerli üreticinin 2300 liraya sattığı buğdaya 6200 lira verip ithal ettiler. Venezulla’dan peynir ithalatının önünü açtılar. Mercimek yetiştirmek için tohumu bizden alan Kanada, bize mercimek satmaya başladı. Buğday ve ayçiçeğini Rusya ve Ukrayna’dan milyon tonlarca ithal ediyoruz. Suyu, elektriği, mazotu, gübresi ve tohumu ithal eden/dolara endeksli kullanan çiftçi iflâsa sürüklendi.

Ne yaptılarsa artık, evlerinde günde beş defa çay demleyen vatandaşların olduğu ülkede, çay kurumu zarar ediyor. Şeker fabrikaları satıldı, satılanlardan kapatılanlar oldu. 

Doları kontrol altında tutuyoruz demek için 128 milyar dolar yakıldı, sonuçta doları tutmak mümkün olmadı. Çin işi, Japon işi bir şeyler deneyeceğiz dediler, faizi indireceğiz dediler, kuru bilerek yükselteceğiz bizim model böyle dediler. İndirdikleri tek faiz, bütün faizleri yükseltti, dövizler fırladı, enflasyon uçtu.

Kerameti kendinden, kur azameti vatandaşın vergisinden menkul olan kur korumalı bir mevduat sistemi getirdiler. Konu komşuya dert oldu, kur korumalı sistemin kerameti. Savaşın da etkisiyle artan kurları baskılamak için yaktıkça yakıyorlar rezervleri şimdi de. 

Meğerse bütün keramet, rezervdeymiş be Nebat...

Tek zamla elektrik faturaları iki buçuk katına çıktı, bir senede mazot fiyatı 3 katını geçti, vatandaşla dalga geçer gibi, bir de demezler mi en düşük benzin ve mazotun satın alınabildiği ülke Türkiye diye...

Erdoğan haklı, bu milletvekilleri, ekonomide neyi nasıl yaptıklarını anlatmıyor...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/milletvekillerinin-anlatmadigi-ekonomi_559888

Yeterodoks Ekonomi

 

Yeterodoks Ekonomi
Sefer Selvi karikatürü

Büyüleyen gözleriyle, ı$ıl ı$ıl, ye$il ye$il bakan ve partisine sevdalanmış yüreklere damla damla akan Nebati bakan, karanfiller gibi renkli, bülbüller gibi ahenkli, neş’eli, sevinçli, zevkli bir şekilde nağme nağme şakıyorken, bir anda söylem değiştirdi.

Önceleri, kahvehanede konuşan dayıların kullandığı dilden çok farklı olmayan sözler sarf ediyordu, kendisine rakam ve veri sorulunca gözlerindeki ışıltıyla cevap vermeye çalışıyordu. Doları nasıl indirdiklerini anlatırken kıpır kıpır olduğundan bahsediyordu.

İş dünyası ve para çevrelerini etkilemek, “bu işten anlıyorum” demek için olsa gerek, tam olarak şöyle dedi: “Biz, ortodoks politikaları bir tarafa koyduk. Artık heterodoks politikalar var. Bunu yaparken de eklektik olmayı, ülkenin gerçeklerine, iç dinamiklerine uygun bir şekilde maliye ve para politikalarını da birlikte yürüterek, bütçe disiplininden taviz vermemek koşuluyla yolumuza devam edeceğiz.”

Politikaları ne kadar heterodoks olur bilmiyorum ama ekonomi yönetiminde bazı paradokslara imza attıkları kesin. Faize karşı olduklarını söyleyip Merkez Bankası’nın politika faizlerini düşürdüler ama hazinenin borçlanma faizi, bankaların mevduat faizleri, konut-taşıt-ihtiyaç kredilerinin faizleri, kısaca diğer bütün faizler yükseldi.

Halk, millet, fakir edebiyatı yaptılar, milletten topladıkları parayla doldurdukları kesenin ağzını bankalara, bankada parasını faize yatıranlara açtılar. Faizlerin kur farkını hazine ödeyecekmiş, eli bol, nasıl olsa buna fetva verecek cübbeli bol...

“Yüksek kur iyidir, ihracatımız artar, döviz girişi olur” dediler, “biz bilerek yükseltiyoruz, bundan sonra böyle, Çin gibi olacağız” dediler. Afrika paraları dahil bütün para birimleri karşısında TL değer kaybetti. Dengesiz ve öngörülemez şekilde seyreden kurlar, fiyatların da anlık değişimine sebep olur. Böyle durumlarda insanlar, fiyatı daha da yükselmeden, alabiliyorsa ihtiyaçtan fazlasını almaya çalışır. Satıcılar da maliyetlerin ani yükselmesi ile baş edebilmek için satmakta acele etmez. Bu da mal ve hizmet piyasası için kaos demektir.

Market-pazar fiyatları alıp başını gidince, kerameti kendinden menkul bir mevduat (faiz deyince kızıyorlar) sistemi getirerek ateşi söndürmeye çalıştılar. Bankaların, piyasaların ve döviz bürolarının kapalı olduğu saatlerde “biz bir şey yapmadık, vatandaş rekor seviyede döviz bozdu” dediler. Halbuki, o günlerde, vatandaşların döviz hesaplarındaki varlıkların arttığı ve merkez rezervlerinin mum gibi eridiği, Merkez Bankası ve BDDK verileriyle ortaya çıktı.

“Faiz sebeptir, enflasyon sonuçtur” dediler, aylar önce faizi düşürdükleri halde kendilerinin ölçtükleri enflasyon bile günden güne artıyor. Üretici fiyat endeksi %90 artarken, bu artış tüketici fiyatlarına %36 yansıyormuş. Yıllardır açıklanan rakamlar bu minvalde. ÜFE, TÜFE’nin en az iki katı! Hadi, bir ay için doğru olduğunu farz edelim. Normalde üretici, ayakta kalabilmek için maliyet farkını fiyata tatbik eder ve muhakkak bir sonraki ay tüketici fiyatları katmerlenerek artar.

Don Kişot gibi zincir marketlere savaş açtılar, fırsatçılıkla ve fahiş fiyat uygulamakla suçladılar. Marketlerin hepsi birden fahiş fiyatlarla satış yapıyorsa, resmi enflasyon nasıl böyle güdük kalmayı başarıyor? Enflasyon böyle düşükse fiyatların fahiş olduğuna nasıl kanaat getirildi?

Dolar, 9’dan 18’e fırladığında sade vatandaşın dolarla ne işi olur diyenler, 18’den 13’e inmesinin zaferini kutluyor. Benzin, mazot, doğalgaz, elektrik gibi bütün üretim taşıma depolama maliyetlerini logaritmik olarak artıran maliyetler zamlandı ama “dolar indi, bütün market fiyatları da inmeli” diyorlar. “Son zamlarla yaptıklarıma bakma ne olursun, benim AKlım başımda değil” şarkısını söylüyorlar adeta. Sadece akaryakıta, 2021 yılı içerisinde 46 defa zam gelmiş. Biliyorsunuz, ülkemizde ham petrol var ama şimdilik “çıkarttırtmıyorlar”. Güzel ülkemiz ham petrolden kazanamıyorsa “zam petrol”den kazanır, evvelallah...

Esnafı stokçulukla suçlayanlara sormak lazım; otoban, köprü, yol, hastane ve bilumum KÖİ projesinde 20-25 yıllık geçiş-kullanım garantisi stoklayanlar ceza alacak mı? Beş yıllık kullanım hakkı olduğu halde, kıyıların bedava devredildiği, limanları 49 yıllığına işletme hakkı verilen yabancılar stok yapmış olmuyor mu?

“Her evin önünde 2-3 araba var, kapıcılar bile araba sahibi oldu” dediler. Bugün ise "benzin, motorlu taşıtlar vergisi, köprü, otoyol, emlak vergisi, pasaport harcına yapılan zamların, dar gelirli vatandaşın değil, bir avuç zenginin sorunu olduğunu" söylüyorlar. Dar gelirlinin arabası yok ki vergisini versin diyorlar. Haliyle, köprüden ve otoyol parasından da etkilenmiyormuş. Yurtdışına çıkabiliyor mu ki pasaport harcı zamlarına muhatap olsunmuş. O zaman “zamlar kimin için çalıyor?” Zamların muhatabı olan kişi sayısı çok az ise milletin büyük kısmı fakir demek istiyorsunuz. Yok, zengin sayısı fazla ise ve bu zamlar o zenginleri etkiliyorsa halkın büyük kısmı etkileniyor.

Sabit gelirlilerin yarısından fazlası asgari ücretle maaş alabiliyor, işsizlik had safhada, arabası olmasa bile aldığı ekmeğin bile fiyatı MTV’den, otoyol ücretinden etkileniyor. Vatandaş, geçmediği köprünün, kullanmadığı otoyolun, gitmediği hastanenin ve uçmadığı havalimanının kullanım ücretlerini ödüyor. Bırak yurt dışına çıkmayı, yaz tatillerinde memleketine gitmeye parayı zor bulanlar var.

Heterodoks falan dinlemez, millet bu paradoksları gördükçe “yeterodoks” kartını çıkarıp gösterir... 

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/yeterodoks-ekonomi_556450 

Kur'lar Valisi

 

Kurlar Valisi
Sefer Selvi Karikatürü

Çevresindeki herkesten daima borç alan bir insan düşünün.

Üstelik, borçla geçinmesine rağmen, şahsî hayatında lüksten ve debdebeden de ödün vermez. En güzel markalardan giyinir, en pahalı parfümleri satın alır, en son model teknolojik cihazları kullanır.

Üniversite sınavlarına hazırlanması için ailesi onu şehirdışındaki bir dersaneye göndermiştir, ama dersaneye gitmeyip üniversitede okuyan arkadaşları ile gezer. Dersane taksidini ödemesi için gönderilen parayı da dersaneye yatırmayıp sağa sola harcar. “Yancı” tabir edilen bir arkadaş grubu ile birlikte keyif çatarlar. Sorulduğunda, gitmediği dersaneye para vermenin anlamsız olduğunu söyler. Babasının ismini kullanarak dersane müdüründen bile borç alır. Yancı çete, her ortamda onu müdafaa eder, borç bulabileceği yeni arkadaşlar bulmasına yardımcı olur.

Borçlarını döndürebilmek için başka borçlar almak lâzım, ama sonsuz sayıda arkadaşı olmadığı ve çoğunun gözünde kredisini tükettiği için artık borç bulması mümkün değildir. Başka şehirlerde yaşayan dostlarını telefonla aramaya başlar, ama nafile. Alacağı için en çok bastıran kişilere ufak tefek ödemeler yaparak oyalamak geçici bir rahatlık sağlıyordur.

Çatlak sesler yükselince, borç aldığı bazı dostlarını toplayıp lüks bir lokantaya yemek yemeye götürür. Kendini affettirmek için güzel bir yemek yedirdiğine göre para bulmuştur, borcunu ödeyecek diye düşünülürken, dâvetlilerden bir kaçına hesabı ödettirip, “size borcum vardı, yemeği sizden yedik, artık borcum yok” diyerek, yemek masrafını, ödeyen kişilerin borcundan mahsup edip düşer. Şaşırabilirsiniz, ama hesabı ödeyeceğini öğrenen minik alacaklılardan bazıları, halay çekerek karşılar bu durumu. Bu arada, küçük numaralara karnı tok olan bazı alacaklılar, arkadaşımızın eşyalarından ayakkabı, elbise, telefon, artık ne bulurlarsa almaya ve bu şekilde alacaklarını tahsil etmeye çalışırlar. O eşyaların parasını kendi vermediği için, haraç mezat verse de pek umursamaz.

Bahsettiğimiz kişi, aynı zamanda bütün yabancı kurlara hükmeden tek bir mevduat hesabının mucidi Kur’lar Valisi’dir. Kurlar Vadisi’nde yaşamaktadır. Düşmanlarına âlemi dar eden bir ustadır. Yardımcısının ismi Mebati’dir. Mebati gözü pek bir yardımcıdır. Gözlerindeki ışıltısı ile meşhurdur. İçi kıpır kıpırdır, her şeyi güzel görür. Kendi de güzel bir insandır, zira güzellik, bakanın gözlerindedir derler... İspiritizma nevinden birtakım harikalara mazhar olduğundan mıdır bilinmez, baktığı kişinin gözlerinden hangi tarafta olduğunu okur.

Gez-göz-arpacık koordinasyonunu sağladıktan sonra vuramayacağı kur yoktur. Kendisinden önce Kurlar Vadisi’nde uçan kurlar, martılar, yeşil gözlü (gözlerinde dolar yeşili belirmiş) bir bahar ve gülen şen dolarlılar varmış. Tek atışta onların hepsini yere düşürdüğüne başta kendi de inanamamış. Bir müdahalede bulunup bulunmadıklarını arkadaşlarından öğrenmek istemiş. Yetinmemiş, şarkılara sormuş, söylememişler, anılara yalvarmış, bilememişler, ufukları aramış, görünmemişler... “Lan, nasıl...” deyip iniveren kurları seyretmiş.

Komple teorilere inanan Mebati, aforizmaları ile de meşhurdur. Örnek vermek gerekirse: “Somunu düşünen kahraman olamaz.” “Bir kuru sabah yükselirken görürsem önemsemem, öğlen yükselirken görürsem tesadüf derim, ama akşam da yükselirken görürsem hiç düşünmez vururum” “Dolarda, piyasada vurgun yapan kaçar, vurduran ilk ziyarete gelir” “Dövizini dövmeyen, dizini döver”

Mebati, insanların en çok merak ettiği bazı soruları “He babam medyası”na ezberletmeye çalışmış. “Roma’yı kim yaktı, İmparator Neron”, “İstanbul ne zaman fethedildi, 1453”, “Kızı üşümesin diye Pablo Escobar ne yapmış, dolar yakmış” gibi soru ve cevaplar işte... He babam medyası sorularla cevapları aklında tutamayıp karıştırmış ve halk rezervleri sorduğunda şöyle bir cevap vermiş: “İmparator Neron, Pablo Escobar ile birlikte, günde 1453 milyar dolarımızı yakmıştır.”

Ne diyelim, onlar ermiş kur adına, biz çıkalım kerevetine...

Link: https://www.yeniasya.com.tr/adnan-nacir/kur-lar-valisi_556011

Öne Çıkan Yayın

Siya-Nur

Siya-Nur     Ülkemizde maddi felaketler, yetkili şahısların kendileriyle olan etkileşimine göre ikiye ayrılır: İlk kısım, üzerinden mağd...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

İlgili Diğer Yazılar: